26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Son Halifenin gözyaşları

TBMM, 1924 yılında hilafeti lağvedince Halife Abdülmecid, oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşehvar, anneleri ve birkaç hususi çalışanıyla birlikte yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştı.

Bilinmeyen Tarih/Murat Kutlu/[email protected]24 Şubat 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Son Halifenin gözyaşları

Önce İsviçre’ye gitmiş ardından buradaki hayat pahalılığı nedeniyle Fransa’ya geçmişlerdi. Nice şehrine yerleşen halife ve ailesi, Hindistan’daki İslam büyükleri ve Haydarabat Nizamı’nın gayretleriyle gönderilen para sayesinde biraz rahatlamıştı.

Abdülmecid Efendi, Fransa’daki sürgün hayatında günün çoğunu ya ibadet ederek ya da resim yaparak geçiriyordu. Bu sıkıntılı günler, Haydarabat Nizamı’nın Abdülmecid Efendi’nin kızı Dürrüşehvar’ı, oğlu A’zam Câh’a; Şehzade Selahattin Efendi’nin torunu Nilüfer Sultan’ı da küçük oğlu Muazzam Câh’a istemesiyle kısa süreliğine de olsa unutuldu. Fransa’ya gelen müstakbel damat adayları, hanım sultanlarla görüştü, anlaştı. Gençlerin nikahları halifenin kaldığı evde Osmanlı hükümetinin son dahiliye nazırlarından Damat Şerif Paşa tarafından kıyıldı. Memleketten uzak kalmanın hüznü henüz taze olacak ki herhangi bir düğün organizasyonu yapılmadı.  

Abdülmecid Efendi San Remo’da yaşayan ve kendisinden önce sürgün edilmiş  Sultan Vahdettin ile hiç görüşmezdi. (Abdülmecid Efendi, hanedanın Irak petrolleri üzerindeki haklarından yararlanabilmek için Vahdettin ile ortak bir vekalet vermeyi halife ve ailenin resmi reisi olduğunu iddia ederek kabul etmemişti.) Ancak ölümünü haber alınca cenazesi için oğlu Ömer Faruk Efendi’yi hiç düşünmeden göndermiş ve lazım gelen tüm yardımı yapmıştı.

Zaman geçtikçe memleket hasretini iyice hisseden Abdülmecid Efendi, 15 Mart 1924 tarihinde L’Illuustration gazetesine “Sürgündeki Haşmetli” başlığıyla verdiği mülakatta Türkiye ile ilgili şunları söylüyordu: “Türk Milleti çok alicenap, kahraman ve asildir. Fakat iki senede iki asırlık iş yapmak istiyorlar. Tabiat kanunlarına riayet gerektir. Onun dinlenme zamanları vardır. Ben tabiatın dostuyum. Ama mukadderat. Millet rejimi değiştirdi, bana da çık dedi, çıktım. Gel derse gelirim...”

BİZLER PEK İHTİYARLADIK

Torunlarını çok seven Abdülmecid Efendi onların Mısır’a gitmesine çok üzülmüştü. Torunu Neslişah Sultan’a yazdığı mektuptan bunu anlamak mümkün:

“Güzel, melek kızım, dört Teşrinsani (kasım) tarihli güzel mektubunu aldım. Pek sevindik. Büyük validenle beraber okuduk, aynı zamanda fazlasıyla müteessir olduk. Bizler burada hepinizin sıhhat ve selametinize hayır dualar ediyoruz. İnşaallah-ı teala pederinizin arzusu üzerine sizlere hayırlı ve güzel istikbal ihzar eyler de bizlerin de burada yaralı kalplerimiz şifa bulur. 15 seneden beri hazırlanan teşebbüsat (girişimler) icra edildi. Cenab-ı rabbu’l-alemin sizlere daima hayırlı saadetli günler göstersin. Bundan böyle iki ihtiyar baba ve anayı unutmak lazımdır. Hasta ana sizler için her gün ağlıyor. Üç kere iyi oldu ve hastalığı yine tekrar etti. Istırap içindedir. Güzel, şefkatli kalbin gibi parlak gözlerinden öperek tekrar rica ediyorum ki bizleri unutunuz. Bizler pek ihtiyarladık. Yorgun kalplerimiz teheyyüce (heyecanlanmaya) müsaid değildir. Üçünüzün güzel gözlerinizden öper, sıhhat ve saadetinizin devamını Rabb-ı izzetten tazarru ve niyaz eyleriz.”

Tarih 23 Ağustos 1944... Abdülmecid Efendi, kalp krizi sonucu hakkın rahmetine kavuştu. Kızı Dürrüşevar Sultan, tüm girişimlerine rağmen babasının cenazesini Türkiye’ye getiremedi. Merhumun naaşı Medine’de 30 Mart 1954’te Cennet-ül Baki’ye defnedildi. Vehhabi idaresi müsaade etmediği için bugün mezarının üzerinde ne bir kitabe ne de işaret var.