18 Mayıs 2024 Cumartesi / 11 Zilkade 1445

28 Şubat işkencesi sonucu ağabeyim kanserden öldü

28 Şubat işkenceleriyle ilgili soruşturma başlatılırken, şikayetçi olanların anlattıkları kan dondurdu. Ahmet Penbegüllü’nün kardeşi “Ağabeyime İstanbul Emniyeti’nde elektrik verip hayalarını sıktılar, sıkıntıdan kanser olup öldü” dedi.

Mustafa Türk/Star10 Mart 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
28 Şubat işkencesi sonucu ağabeyim kanserden öldü

28 ŞUBAT sürecindeki işkencelerle ilgili soruşturma dosyası ‘gereğinin yapılması’ için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilirken, o dönemin işkence mağdurlarının anlattıkları yürek dağladı. Mehmet Penbegüllü, kardeşinin baskı kötü muamele ve işkencelerden kan kanserine yakalanarak vefat ettiğini anlatırken, 28 Şubat’ın işkenceci sorumluları İçişleri Bakanlığı Müfettişi Candan Eren ve İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan başta olmak üzere tüm sorumluların cezalandırılması istendi.

İşkence psikolojisini bozdu

28 Şubat işkenceleriyle ilgili suç duyurusunda bulunanların, dilekçelerinde çarpıcı bilgilere yer verdiği ortaya çıktı. 28 Şubat sürecinde Kocaeli’nin Gebze İlçesi Belediye Başkanlığı yapan Ahmet Penbegüllü’nün kardeşi Mehmet Penbegüllü, kardeşinin emniyette yapılan işkence ve kötü muamele sonucu psikolojisinin bozulduğunu, sonrasında hastalanarak öldüğünü anlattı. “Ağabeyim haksız yere 13 ay hapiste yattı. Uzun süre kalması sebebiyle ailece mağdur olduk” diyen Pembegüllü şöyle devam etti:

Kanser hastalığına yakalandı

“Gebze halkı da bu esnada yeterli hizmet alamadı. Tutukluluk döneminde Gebze halkına sürekli karşıt medya kanalıyla aleyhinde yazılar yazdırılarak kötü propaganda yapılmıştır. Halk nezdinde kötü intiba oluşturulmaya çalışılmıştır. Bizi de çeşitli zamanlarda tanımadığımız kişiler iş yerimize gelerek psikolojik baskı altında tutmuşlardır. Ağabeyim sağlıkçı olmasından dolayı sağlığına çok dikkat etmesine rağmen kan kanseri hastalığına yakalanarak vefat etti.”

Başkan’a elektirik verildi

Penbegüllü, ağabeyinin 24 Nisan 2001’de belediye ile ilgili bir soruşturma nedeniyle ifade vermek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğünü anlattı. Ağabeyine ve arkadaşlarına çok ağır işkence yapıldığını kendisinden duyduğunu ifade etti. Suç duyurusunda ise Belediye Başkanı Ahmet Penbegüllü’ye yapılan işkenceler şöyle sıralandı: “Hayalarının sıkılması, yumruklanması ve vücuduna uzun süre elektrik verilmesi, koridorda gözleri bağlı uzun süre bekletmesi...”

28 Şubat soruşturmasını yürüten Ankara Başsavcılığı, işkence dosyasını ayırarak ‘gereğinin yapılamsı için’ İstanbul başsavcılığı’na göndermişti. 1 numaralı şüpheli olarak dönemin İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’ın isminin yer aldığı listede İçişleri Bakanlığı Müfettişi Candan Eren, İstanbul Organize Suçlar Müdürlüğü’nde Komiser Ahmet İhtiyaroğlu, Komiser Yardımcıları Alper Özdemir, Metin Rakipoğlu ve polisler Serdar Akça, Semih Günaydın ve Yalçın Işık’ın da isimleri yer alıyor.

Seni de soyarız, elektriğe bağlarız

28 ŞUBAT işkencelerinden şikayetçi olan Arif Alpaydın ise gözaltında kendisine ve Belediye Başkanına işkence yapıldığını, MGK Genel Sekreterliği’nin gönderdiği bir yazıya istinaden soruşturma başlatıldığını ve Müfettiş Candan Eren’in dönemin Gebze 115. Topçu Alay Komutanı Kurmay Albay Orhan Turfan ile ortak çalıştığını öne sürdü. Dilekçede, basın da kullanılarak karalama kampanyası yürütüldüğü belirtildi. Şikayetçi Arif Alpaydın yaşadığı işkenceleri şu sözlerle anlattı:

“Vatan Caddesi’ndeki Emniyetin merkez binasına sivil polisler eşliğinde giriş yaptık. Kayış, ayakkabı bağlarımız, saç tarağımız dahil her şeyimize el koydular. Karanlık, ayrı ayrı odalara yerleştirdiler. Yaşadığım sürede ilk kez nezarethaneye girmiştim. Saatin kaç, gece mi gündüz mü olduğu belli değildi. Tuvalete bile çıkmaya izin yoktu. Çok yüksek sesle işkence sesleri geliyordu. Belli ki sorgulananlara işkence yapıyorlardı. İsmim okundu. ‘Buradayım komutanım’ dedim. Polisler kendilerine ‘komutan’ diye hitap ettiriyordu.

Bir polis kapının kilidini açtı, gözümü bağladı, bir miktar yürüterek bir odaya aldılar. ‘Söyle bakalım başkanın yaptığı yolsuzlukları, sen bunları bilirsin’ dediler. Ben de bu tür iddialarla ilgim ve bilgim olmadığını söyledim. Tehdit, hakaret, küfürler ettiler. ‘Arkadaşlarının seslerini duymadın mı, biz seni konuşturmasını biliriz’ dediler. Ben de Allah üzerine yemin ettim ve kendilerine tüm sorulara doğru cevap vereceğimi söyledim. ‘Başkanın bir tane yolsuzluğunu söyle, serbest bırakalım’ diye ısrar ettiler. Tokat atıyor, hayalarımı sıkıyor ve ‘seni soyarız elektrik bağlarız’ diye tehdit ediyorlardı. Bana elektrik vermediler ancak diğerlerine elektrik verdiklerini kendileri söylediler.”