5 Mayıs 2024 Pazar / 27 Sevval 1445

Davutoğlu: Savaşa girmeden yardım edebilen tek ülke Türkiye

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin IŞİD’i 2013 yılında resmen terör örgütü olarak ilan ettiğine dikkat çekti. “Türkiye’nin etrafı savaş alanı” diyen Davutoğlu, “Hem etkin şekilde soydaşlarımızı koruma politikası izliyoruz hem de savaşın dışında kalıyoruz” dedi.

Mustafa Kartoğlu10 Ağustos 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Davutoğlu: Savaşa girmeden yardım edebilen tek ülke Türkiye

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de kitlesel katliamlar yapan IŞİD’i resmen terör örgütü olarak tanıdığını söyledi. Davutoğlu bu konu üzerinden Türkiye’ye yapılan eleştirilerin büyük bir tuzak olduğuna dikkat çekerek, “Bu savaşa dahil olmadan insani müdahalede bulanan tek ülke biziz” dedi. Konya’daki evinde gazetecilerle bir araya gelen Davutoğlu iç ve dış politika gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu:

‘Resmen’ terör örgütü dedik

“10 Ekim 2013’te biz IŞİD’i terör örgütü ilan edip, Resmi Gazete’de yayınlamışız. Tutumumuz belli. Böylesine kritik bir dönemde gensoru veriyorlar. Türkiye’yi savaşa sokmakla suçlanıyorum. Etrafımız zaten savaş alanı. Türkiye kamu düzenini koruyor, bir savaşa müdahil olmuş değiliz. Bu önemli bir başarı. Bir yandan ‘neden Türkmenler’e korumuyorsunuz’ diyorlar. Bir yandan da ‘neden bölge ile ilgileniyorsunuz’ diyorlar. Türkiye, “Müdahil olurum ama sadece Türkmenler için” diyebilir mi? Ezidiler, Hristiyanlar, Araplar insan değil mi? Bir yer var ki, o hakkı kuyumcu titizliği ile kullanırsın. İnsan canı, Türkiye’nin stratejik çıkarları.”

Muhalefetin kirli Musul planı

Davutoğlu, Musul’da IŞİD’in rehin aldığı 49 konsolosluk görevlisi için muhalefetin gensoru önergesi vermesini de eleştirdi: “Bu gensoru alıkonulan vatandaşlarımızın güvenliğine halel getiriyor. Tek bir insanın can güvenliğine hassasiyet göstermeden, siyasi saik ile hareket edilmesi sineye çekilemez. Tansiyonun yükselmesinin vatandaşlarımızı nasıl tehlikeye attığını biliyorlar ama bizi kıskaca almak istiyorlar. Kurtarsak şov yapmış olacağız, Allah muhafaza vatandaşlarımızın başına bir şey gelse üzerimize yüklenecekler. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bizi zora sokmak için kullanacaklar. Tahliyeyi geciktirdiğimiz iddiası da yalan, kadın ve çocukları getirme teklifini reddettiğimiz de. Vatandaşlarımız açısından bir tehlike yok.”

Seçimden sonra sarsıntı olmaz

“Siyasi partiler zaman içinde olgunlaşırlar ve kendi teamüllerini oluştururlar. Başbakanımızın derin siyasi tecrübesi var ancak Ak Parti o kadar ciddi sınavlardan geçti ki, oluşan o teammüller Ak Parti’yi korur. Hem Başbakan’ın bizzat kendisinin hassasiyeti korur hem de onunla birlikte oluşan psikoloji, Ak Parti’de herhangi bir sarsıntıya meydan vermez.  Büyük bir iktidar birikimi de sağlamış bir partiyiz. O bakımdan hiçbir sıkıntı olacağını düşünmüyorum.”

Yeni Başbakan için son kararı Erdoğan verir

Davutoğlu, Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasının ardından ‘Başbakan kim olacak’ tartışmalarını da şöyle değerlendirdi: “Bu konuyu herhangi birisi gelip bana açmadıkça veya istişare zarureti oluşmadıkça kimseyle konuşmadım. Bu şuna benziyor. Engelli bir yarışta, engelden hemen önce zihninizin karışmasına benzer. Sporcu engelli yarışta koşuyor, önünde bir engeli aşacak, tam engele yaklaşırken, “Acaba sonra ne olur” dediği anda, tereddüt ettiği anda, engele takılır düşer.  Örneğin 30 Mart seçimlerinden önce parti içinde birileri “Acaba yüzde 40’ın altına düşer miyiz” diye düşünse, bunlar bize dışarıda kumpas kuranlardan daha tehlikeli. O zaman insanların zihnini bulandırıyorsunuz. Kilitlenmek lazım. 30 Mart bir engeldi ve aşıldı. O engelden 3 gün önce bizim bakanlıktaki dinleme olayı oldu. Bizim zihnimizde, “Yahu sonrası ne olacak” diye bir şey olsa, “Yahu bu kadar da sızmış, acaba ne olacak” diye bir soru olsa, o sızma değil, o ‘acaba’ bizi yıkardı. 30 Mart’tan sonra hemen bir Cumhurbaşkanlığı tartışması başlatıldı. Bu yaygınlaştırıldı ki, 30 Mart’ın hezimeti unutturuldu. Ne oldu? AK Parti içinde hiçbir dalgalanmaya sebebiyet vermeden Başbakanımız Cumhurbaşkanı adayı oldu. Bu sefer AK Parti Erdoğan’dan sonra nasıl bir şekil alacak tartışması başladı.”

Fraksiyonlar çıksın istediler

“İşte bu da bir engel. Beklendi ki, o iki engel arasında bu partinin yönetici kadroları ya da ismi geçenler hemen daha önce ANAP’da, CHP’de olduğu gibi fraksiyonlaşsınlar, şucular densin, bucular densin, şucular şuculara karşı densin. Bu fraksiyonlaşma doğdu mu? Doğmadı. İşte tam bu engelin öncesinde, benim zihnimde, “Benim adım çok ortalıkta dolaşıyor” diye bir an odağımı kaybetsem, Gazze ile Irak ile Türkmenler ile uğraşmak yerine Ankara’da oturup kulis yapmaya başlasaydım, vazifeme ve partime ihanet etmiş olurdum. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlanıncaya kadar böyle bir şeyin şehvetine kapılmamak lazım. Sonrasında ne olacak sorusu zihinleri dağıtır.”

2023 menziline ulaşırız

“Biz iktidar partisiyiz. CHP bunu yapabilir çünkü çözeceği bir sorun yok ki. Bunlar gruplaşsınlar... Parti içi mücadele dışında Türkiye’de iktidar mücadelesi verecekleri kudretleri olmadığı için onlar için adrenalin orada. Şimdi 10 Ağustos’a geldik, bu engeli de aşacağız. Ondan sonra yeni engel Ak Parti içinde ve hükümet ile ilgili görev dağılımıdır. O da, o engeli aşmaya öncülük yapan kimse, onun düşüneceği bir şeydir. Başbakanımızın yeni Cumhurbaşkanı olarak kapsamıyla ele alacağı bir konudur. Ne vefa duygusuna sahip Ak Parti kadroları Sayın Erdoğan’ın kenara itilmesine izin verir, ne siyasetin doğası buna imkan tanır, ne de daha 2023 ideali gibi bir dava varken tutup da gereksiz bir tartışmanın içine girerler. Engelleri biz birer birer aşarız, sonunda menzile ulaşırız”

Cumhurbaşkanı - Başbakan ilişkilerinde çatışma çıkar mı?

“CUMHURBAŞKANI ile aynı siyasi tercihlerle oy almış bir başbakanın varlığı, çatışmayı önler, bilakis bir güç birliği ve sinerji sağlar. Genel başkan ile Başbakan ayrı isimler olmamalı. Aksi takdirde güç parçalanması olur, bunu da sistem kaldırmaz.”