5 Mayıs 2024 Pazar / 27 Sevval 1445

Türkiye'nin haketmediği karanlık dönem: 28 Şubat

Darbe için en acımasız psikolojik harp yöntemlerini kullanan çevreler ‘Gerekirse halka karşı silah bile kullanacaklarını’ açıklayıp, tank yürütmekten geri durmadı.

28 Şubat 2014 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Türkiye'nin haketmediği karanlık dönem: 28 Şubat

28 Şubat 1997 Darbesi, hiç kuşkusuz sebep ve sonuçlarıyla çok büyük etkiler meydana getirmiş, belki de Türk siyaset tarihinde  büyük bir değişimin temelini atmıştı. Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 2997 tarihindeki 9,5 saatlik toplantısının ardından, meşhur bildiri yayınlanınca, “niyetin” boyutu, genişliği iyice ortaya çıkıyordu. Artık anormal siyasi bir sürecin yaşanmaya başladığı Türkiye’de, dindar insanlar birinci tehdit sayılmış, ordunun, ‘Gerekirse halkına silah bile kullanacağı’ ifadeleri manşetlere çıkmıştı. Genelkurmay Genel Sekreterliği’nin 10 -11 Haziran 1997 tarihlerinde yargı mensuplarına verdiği “iç tehdit: irtica brifingleri sırasında ise komuoyu “Batı Çalışma Grubu” isimli bir yapının varlığından da haberdar oldu. Askerler, kendi ifadeleri ile “durumdan vazife” çıkartmışlardı. “Durumdan vazife” çıkartmaya gerekçe olarak da, TSK iç hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde yer alan “TSK’nin görevinin Türk Yurdu’nu ve Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak” hükmü gösterilmişti.

Önce katsayı sonra başörtü

Katsayı engeliyle önleri kesilen İmam Hatip liselerinde,1999 yılından itibaren başörtüsü yasağı da uygulanmaya başlandı. Daha önce okul idaresi tarafından mecburi tutulan, renk ve üniforma şeklindeki başörtüsü okul idaresinin belirlediği aksi bir uygulama ile yasaklandı. Bazı okullarda öğrenciler uzun süre okul kapısından içeri alınmadılar. Başlarını açmak istemeyen öğrencilere ise ağır disiplin cezaları verildi. İstanbul’da Gaziosmanpaşa Kazım Karabekir, Güngören, Bakırköy, Üsküdar, Eyüp, Beykoz, Ümraniye ve Kartal İmam Hatip Liselerinde kız öğrencilerin başını açmaları için çeşitli baskılar yapıldı. Çok sayıda öğrenci, uyarma, kınama, okuldan uzaklaştırma ve okuldan tasdikname ile uzaklaştırma gibi cezalara çarptırıldı. Ödül ve Disiplin yönetmeliğine göre başörtüsü sebebiyle verilebilecek en ağır ceza “uyarma” cezası olduğu halde cezaların hemen hepsi yönetmelik hükümlerine aykırı bir biçimde, sırf cezalandırmak amacıyla verildi. 28 Şubattan sonra üniversitelerde yürürlüğe konan başörtüsü yasağı uygulamasının olmadığı üniversite neredeyse kalmadı. Aşama aşama sürdürülen yasakla birlikte onbinlerce öğrenci mağdur edildi.

2001 yılında başörtüsü yasağının kapsamı genişletilerek Öğrenci Seçme Sınavı’na girecek üniversite adaylarına da yasak uygulanmaya başlandı. Başörtülü fotoğraf verenlerin başvurusu kabul edilmedi. Başörtülü kızlar ÖSS sınavına giremedi.

A’dan Z’ye fişleme

5 Mayıs 1997 tarihli “GİZLİ” belgede Batı Çalışma Grubu’ndan istenenler şunlardı:

“a) Tüm dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonları,

b) Yüksek öğrenim kurumları (Fakülte, yüksekokul ve enstitüleri,

c) Yurtlar, d) Üst düzey yöneticiler (vali, kaymakam, belediye başkanları, müdür, daire başkanları) na ait biyografiler, anıları, siyasi görüşleri,

e) İl genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri,

f) Siyasi parti il ve ilçe teşkilatları yönetim kurulları,

g) Yerel tv, radyo, gazete, dergi ve diğer basın yayın kuruluşları hakkında bilgi toplayarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bildirmek.

Darbenin faturası

-RefahYol hükümeti düşürüldü.

-8 yıllık kesintisiz eğitimle IHL’lerin orta kesimleri kapatıldı, üniversiteye yönelik sınırlamalarla lise kısımları işlevsiz hale getirildi.

-Kamu kurum ve kuruluşlarında, üniversitelerde, imam hatiplerde başörtüsü tamamen yasaklandı.

-Kur’an kursları kapatıldı.

-Devlet kadrolarında dindar memurlar tasviye edildi.

-Refah Partisi kapatıldı.

-Parti yöneticileri, Refahlı belediye başkanları yargılandı, tutuklandı, siyaset yapmaları yasaklandı.

-Vakıf ve dernekler üzerinde baskı kuruldu, yöneticileri kovuşturuldu.

-Anadolu sermayesinin önü kesildi.

-Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla ailesi dindar, eşi basörtülü olan, içkili toplantılara katılmayan subaylar ihrac edildi.

-Çok sayıda insan, yazarlar gazeteciler de dahil gözaltına alındı, işkence ve tutuklamalar oldu.

Yasağın bilançosu

YÖK’ün 1998 yılı raporu açıklandığında, “öğrenim özgürlüğünü biçme operasyonu” resmi rakamlarla bir kez daha gözler önüne serildi. Rapora göre 1998 yılında kılıkkıyafet genelgesine (başörtüsü yasağı olarak okunmalı) uymadığı gerekçesiyle 637 öğrenci okuldan uzaklaştırıldı. 1579 öğrenciye uyarı, 1017 öğrenciye de kınama cezası verildi. üniversitelerde disiplin yönetmeliğine aykırı davrandığı gerekçesiyle de 25 öğretim görevlisi ve idari personel, üniversite öğretim üyeliği mesleğinden veya kamu görevinden çıkarıldı. 91 üniversite görevlisine aylıktan kesme, 140’ına kınama, 216’sına uyarma, 9’una da kademe ilerleme cezası verildi. Disiplin yönetmeliğine aykırı davrandığı gerekçesiyle 57 üniversite personeli hakkında açılan soruşturma da çeşitli cezalarla sonuçlandı.

Acılar tazeliğini hâlâ koruyor

‘Bin yıl sürecek’ denilen karanlık darbenin üzerinden tam 17 yıl geçti. Milletin iradesine, tarihine, inancına karşı topyekun savaşın başlatıldığı, psikolojik harekatın zirve yaptığı, yargısız infazların kolgezdiği, insanların inanç ve düşüncelerinden ötürü bedeller ödediği o günler hala tazeliğini koruyor. Peki ama bugün de milletin iradesine operasyon yapmaya kalkışan çevrelerle 17 yıl önce darbe girişiminde bulunanlar arasında ne gibi benzerlikler vardı? Ya da kim nasıl bir sınav vermişti.. Hatırlayalım..