19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Görünmeyen adamın gözü Altın Boynuz’da

25 yıl boyunca Maldivler’den Miami’ye, Mısır’dan Bolivya’ya yaptığı otel yatırımlarının ardından Türkiye’ye dönen Alaeddin Babaoğlu, Haliç’teki ilk yatırımı ‘görünmez otel’den sonra şimdi de kentsel dönüşümün bir parçası olacak.

Fulya Erdem/[email protected]3 Aralık 2012 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Görünmeyen adamın gözü Altın Boynuz’da

ALAEDDİN Babaoğlu... Küçük bir çocukken uluslararası işler yapmanın planlarını yapıyordu. Bunun için yolunu daha ortaokuldayken çizdi. Lisede turizm okuyacak, soluğu yurt dışında alacak ve dünya için, insanlık için çalışacaktı. Öyle de oldu. Almanya’ya gitti. Gidiş o gidiş... 25 yıl boyunca dünyanın dört bir yanında otel, cruise gemileri alanında projelere imza attı. Bir çok kişi için gitmesi sadece rüya olabilecek Maldivler’deki hayal oteller onun imzasını taşıyor, bir otele dönüşen Hamburg’taki su deposu da öyle... Dünyanın en değerli 15 otelinden birini Haliç’e inşa ederek Türk pazarına giren Amplio Emlak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Alaeddin Babaoğlu, 40 farklı ülkedeki yatırımlarının ardından Alman ortağıyla birlikte kentsel dönüşümün parçası olmak üzere kolları sıvadı.

-Dünyanın en değerli 15 otelinden birinin yatırımcısısınız. Türkiye’deki ilk projeniz olan Hilton İstanbul Golden Horn’u anlatır mısınız?

Hilton Garden Inn İstanbul Golden Horn, ekolojik duyarlılığın ön planda yer aldığı bir proje.  Doğaya saygısı nedeniyle LEED Gold Sertifikası ile ödüllendirildi. Dünyadaki en değerli 15 otel arasına girdi. Kullanılan mobilyalara kadar tüm öğelerde yüzde 70 geri dönüşebilme özelliği var. Yılda yüzde 40 su, yüzde 36 doğalgaz, yüzde 27.3 de elektrik kullanımında tasarruf sağlıyor. Siluete uygunluğu dolayısıyla çevre sakinleri tarafından dahi görünmemek gibi bir özelliği var. Daha projelendirme aşamasında Haliç’in tarihi dokusuna zarar vermeden, hem zemine, hem de çevreye uyumlu dışarıdan bakıldığında farkedilmeyen yani görünmeyen bir yapı inşa ettik. 100 milyon dolarlık bir yatırım olan projede maliyetin yüzde 5’i enerji tasarruf sistemlerine gitti.

-Haliç sürecinde neler oldu?

Haliç bölgesinin dünyada bir benzeri daha yok. Otelin arsasını 2008 yılında satın aldık ve inşaata başladık. 4 bin metrekarelik bu arsayı Kiptaş’tan aldık. Beyoğlu Belediyesi bize çok yardımcı oldu. 8 milyon dolar ödemiştik ve üstelik bize birçok kişi bu arsada otel yapılmaz diye karşı çıkıyordu. Türkiye’ye iş oteli zinciri kurmak için gelmiştik. Haliç de bu yatırımın yapılabileceği ideal bir konumdaydı. Hilton yöneticilerini burada yatırıma ikna ettik. Sonra süreç başladı.

-Bundan sonra neler yapacaksınız, kafanızdaki projelere ilişkin neler söylersiniz?

Haliç bölgesindeki kentsel dönüşüm çalışmalarının içinde olmak istiyoruz. 90 bin metrekarelik bir alandan söz ediyorum. Amacımız kentsel dönüşüm için model olmak. Oluşturmayı planladığımız alanda insanların özgürce yaşayabilecekleri ortamlar yaratmak istiyoruz. Ailelerin çocuklarını kreşe bırakıp işe gidebildikleri, mahalle kültürü ve güvenin hakim olduğu bir ortam... Şehirsel değişimin doğa ve çevre ile uyumunu gösterecek, Haliç’in kültürünü, özlediğimiz mahalle kültürünü yaşatacak bir dönüşüm planlıyoruz. Tek tek değil dokuyla bir bütünlük sağlayacak, çevreci projelerde yer alacağız. Haliç’in dünyada bir benzeri daha yok. Haliç’in ruhuna uygun konutlar yapmak istiyoruz. İçinde sanat okulu, bakkal, kasap, manav, aktar, terzi ve ayakkabı tamircisi gibi dükkanlar bulunacak. Haliç çok iyi gelişiyor. Milli arşiv, Emre Arolat’ın yaptığı kültür merkezi, bir müze, üniversite ve ofis projeleri orada.

-Yurt dışında 40’tan fazla ülkedeki mimari projeye imza attınız. Ama Türkiye sizi ilk projeniz olan Hilton Garden Inn İstanbul Golden Horn ile tanıdı. Siz kimsiniz, neler yapıyorsunuz?

Elektrik kesintilerinin sürpriz olmadığı, yağ ya da tuz almak için kuyruklara girdiğimiz bir dönemde büyüdüm ben. O dönemden çok şey öğrendik, değerli deneyimlerdi. O günlerden öğrendiklerim doğrultusunda otel ve turizim işletmeciliği eğitimi görmek için Almanya’ya gittim. Almanya macerası benim dönüm noktam oldu. Eğitimin ardından Almanya merkezli şirketleri için uluslararası boyutta 25 yıl boyunca, tatil köyü, iş otelleri ve cruise gemileri yapmakla geçirdim. Maldivler’den Kenya’ya, Mısır’dan Portekiz’e, Miami’den Küba’ya, Panama’dan Meksika’ya 4 kıtada projeler yaptım. Buralardaki projelerin sıfırdan kurulup sonuna kadar yürütülmesi görevlerinde oldum. Sadece Maldiv Adaları’nda 5 tesis yaptık. 26 yıllığına devletten kiraladığımız bu adaları Dünya Bankası, Hindistan bankaları ve kendi sermayemizle ‘resort adası’ haline getirdik. Adalara ulaşabilmek için bir uçak şirketi kurarak 7 saatlik mesafeleri 1 saatte katetmeyi sağladık. 2007’de zincir iş otelleri yapmak için Türkiye’ye dönerek Amplio Emlak Yatırım şirketini Alman ortağım Erwin Walter Graebner’le beraber kurduk.

‘Kentsel dönüşüm sürecinde aman gözünüzü para hırsı bürümesin’

-Alman ortaklığı olan bir şirketiniz var ve yabancı yatırımcı olarak Türkiye’de varsınız. Yatırım yaparken bürokratik sorunlar yaşadınız mı?

Artık Türkiye’de muhatap bulabiliyorsunuz. Eskisi gibi değil. En sosyal ülkelerden biri olan Almanya’da bile devlet kimseye ev vermez, kira desteği sağlar ancak. Aile ve yakın akrabaların da yardım etme durumu yoksa o zaman belediyenin sosyal konutlarında barınma imkanı tanıyor. Ben bu kentsel dönüşümün hızla hayata geçirilebilmesi için diyorum ki; aman gözünüzü para hırsı bürümesin. evlerini verecekler tarafından değerin o kadar üzerinde, o kadar astronomik rakamlar talep ediliyor ki... Bununla kimsenin baş etmesi mümkün değil. Şirket kurmaya karar verip de Türkiye’ye döndüğümde bir telefon geldi. Telefondaki ses Başbakanlık Yatırım Destekleme Ajansı’ndan aradığını ve yabancı yatırımcıların karşılaştıkları problemlerde yardımcı olmak üzere çalıştıklarını söyledi. Sonra beni ziyarete geldiler. Ben Türkiye’de olmadığım zamanda gerçekten çok ciddi gelişmeler olmuş. Biz de bu arada Belediye’nin ve Bakanlığın belirlediği kurallara harfiyen uyduk ve istenenler konusunda duyarlı davrandık.

Doğru mesaj yoksa diziler topluma en büyük kötülük

DOĞRU mesaj vermeyen diziler topluma yapılan en büyük kötülük. Dizi izlenme oranı Türkiye’de çok fazla. Tabii ki hepsi için aynı şeyi söyleyemeyiz ama olmayan hayatlar ve yoğun şiddet bilinçaltına kodlandığını görüyorum. Özellikle kadına yönelik şiddetin çok ön planda olduğunu görüyorum. Toplumun en önemli birimi kadınlar ve kadınların yaşam içerisinde çok daha aktif rol alması gerekiyor. Kadınlar geleceği şekillendiriyor. Anneler karar merci olarak toplumumuzun genetiğinde var. Son sözü söyleyen aslında anne ve anaerkil bir toplumuz aslında. Madem dizi yapıyoruz o zaman toplumu eğitecek, doğru mesajlar verecek türden olmalı. Dizileri doğru amaçlar için kullanmalılar.

Enerjimizi yanlış kullanmak dünya birliğini geciktiriyor,

DÜNYA bir köy ve biz kardeşiz. Dolayısıyla dünyayı birlikte yönetmemiz gerekiyor. Dünya üzerindeki kaynaklar mevcut nüfusun belki 10 katını barındırmaya, doyurmaya ve eğitmeye yeterli. Tabii ki bunu doğru kullanır ve enerjilerimizi de bu amaca odaklarsak. Dünya insanları beyin enerjisinin ve enerji kaynaklarının büyük kesimini savunmaya harcıyor. Hayatımızın bir parçası internetin çıkışı bile güvenlik amaçlı. Biz sahip olduğumuz enerjiyi dünya birliğinin oluşması doğrultusunda kullandığımızda hedeflere ulaşmış oluruz. Bugün, en doğal hakkı olan sütü bulamadığı için yaşamını yitiren çocukların durumunu açıklayacak bir mekanizma yok. Bu sistem arızasının tek nedeni de kaynakların yanlış kullanılması ve dünya birliğinin oluşturulamaması. Ben bu kabul edilemez durumun yeniden yapılandırılması yolunda uluslararası çalışma alanlarına odaklandım.

25 yıldır ülkemi dışarıda savunmaktan yorulmuştum

TÜRKİYE’nin yatırım potansiyeli artıyor. Bana göre her projenin kendine özgü bir tavrı olması lazım. Yatırım potansiyeline bakıp rastgele, pazar araştırması yapmadan o işe girilmez. O kadar çok çeşitte ve sayıda proje var ki... Bunlar içinde pazarı, mimarisi, konforu, kullanımı ince elenmiş sık dokunmuş projelerin öne çıkacağı çalışmaları önemsiyorum. Böyle çalışan şirketlerin ekonomik krizlerden etkileneceğini de düşünmüyorum. Zaten genellikle krizler de dış kaynaklı ve planlı çıkarılıyor. Zamanında batan büyük Amerikan markalarına baktığınızda para karşılığı çalışan derecelendirme kurumlarının etkisi olduğu görülüyor. Türkiye’nin ayakları ise artık yere basıyor. Ben Türkiye’yi 25 yıldır dışarıda savunurken gerçekten ciddi enerji harcıyordum ama artık geldiğimiz ekonomik konum umut verci. Önceden yüzümüze bakmayanlar şimdi bizi kapıda karşılıyor.

Osmanlı mimarı dedesinin izleri onu Türkiye’ye getirdi

DÜNYA çapındaki projelere imza atan Alman yatırımcı Erwin Walter Graebner, Amplio’nun kurucu ortağı. Graebner’in Türkiye’ye yatırım yapmasının arkasında ülkenin gelişen pazar ve büyüyen bir ekonomiye sahip olmasının yanı sıra duygusal nedenler de yer alıyor. Graebner’in dedesi 1900’lü yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda mimar olarak çalışıyordu. Dede Julius Wilhelm Graebner’in izini takip ederek Türkiye’ye gelen Alman yatırımcı, İstanbul’a da pek uzak değil. İstanbul ve Bursa’da hastane projelerinde görev alan dedesi hastalanarak 1917 yılında hayatını kaybettikten sonra İstanbul’a gömüldü. Dede Graebner’in mezarı Teşvikiye’de bulunuyor.