21 Mayıs 2024 Salı / 14 Zilkade 1445

Bu maçı alacağım başka çarem yok!

Hüseyin Atlansoy’un yeni şiir kitabı Gösteri Uçuşu’nu okudum. Kendi halinde, iddiasız bir şiirsever olarak ben, Atlansoy’un dizelerindeki ahengi, akıcılığı hep sevmişimdir. Yatağında akan bir nehir gibi kendi olan, bunu hissettiren, varlığından emin bir ses bulurum onun şiirlerinde.

Bedir Acar1 Mart 2013 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Bu maçı alacağım başka çarem yok!

ŞAİR HÜSEYİN ATLANSOY YENİ ŞİİRLERİYLE ‘GÖSTERİ UÇUŞU’NDA

Mustafa Uçurum’un deyimiyle ‘Muhalif ve yerli olmak onun hem yaşam tarzı, hem de şiirlerinin değişmez duruşudur.’ “Ben” den yola çıkan ve dünyaya açılan bir şiirin kapısını aralayan Atlansoy; evrensel bir haykırışla şiirini söyler. 80 kuşağının önemli şairlerinden Atlansoy ile Hece Yayınları’ndan çıkan ‘Gösteri Uçuşu’nu konuştuk. Atlansoy şiir gibi cevaplar verdi.

- ‘Gösteri Uçuşu’ndaki şiirler nasıl bir serüvenin sonucu?

Kendiliğinden gelişen ve gerçekleşen bir gösteri uçuşu oldu bu. Daha da sürecek... Pantomimden kontrapuntaya, koma seslerden kübik resme, metonimiden metafora, suskunluğun ardışık ve sıralı görünümlerinden sesin, sessizliğin, müzik ve müziksizliğin bütün seferlerini hızlı seri ve tetik hamlelerle üzerlerinden uçarak geçmek ve muhteşem bir dalınç ile okyanusun dibindeki derinliğe bir kartal savruluşu yapmak niyetim. Gösteri Uçuşu benim için yolumu açan ve menzillerimi yokladığım nefes-ciğer dalışı oldu. Hesaplamamıştım ancak gözüm kesiyor; ben bu maçı alacağım başka çarem yok. İster oyun olsun ister müsabaka.

- Sizin gözünüzden kartal bakışı bir edebiyat ortamı değerlendirmesi alsak...

Şu an öyle bir yerde ya da yersizlikte duruyor ki edebiyat ortamı (böyle bir ortamın olup olmadığı bence tartışmalıdır) kendinizi bir duvar önünde... ne diyorlar o oyuna -badminton mu- öyle bir oyundaymış gibi hissedebilirsiniz. Sakillik diz boyu değil, boğaza, hatta kafamızın üstüne çoktan çıkmış bir durumda.

- Bu yüzden mi ‘Kartal Uçuşu’ndasınız, tenhalarda uçmayı, kendi başına olmayı arzuluyorsunuz?

Evet bir serüvenim var ve bu serüven boyunca ya yüksek uçmam ya derin yüzmem zorunluydu, yüksek uçmak için fazlalıkları atmanız derin yüzmek içinse fazlayı anlamanız zorunludur.

- Bu ‘serüvendeki’ meseleniz ne?

Mesele benim meselem. Başkasıyla ilgisi yok. Tamamen şahsi. Sanatı ululayan bir tavrım yok, çünkü sanat diye bir şey yok bence de -Gombrich öyle der ya- Peki onca çabadan ne kalmıştır derseniz, önce aynı kelimeyle yanıtlarım sizi: NE işte!

Gösteri Uçuşu iflahımı kesti!

- Gösteri Uçuşu güzel bir isim olmuş.

Aslında ‘Kartal Uçuşu’ ismi de verilebilirdi bu kitaba. Bir seri kanat darbesiyle gökyüzünü bütünlemekten çok, hatta kendini tamamlamaktan çok, uçuşu gösteren bir şiir.

- Memnun etti mi sizi bu kitap?

İflahımı kesti. Kartal uçuşunun zaten tam olan gökyüzünü tamamlamaya yönelik olmadığını hatırlatırım - kanatlarımın varlığını tamamen unutarak yaptığım bir eylemdi ve sanırım renklerden sarı beyaza, yani güneşin yakıcılığına, beyazın suskusuna esaslı bir selam içeriyordu. Hepsi bu mu! Değil... Bence Gösteri Uçuşu sözsüz bir müzik gibi. Kimbilir Françoise Atlan’ın ya da Jan Garbarek’in solosuna benzetilebilir, ya da Mor Karbasi haykırışına, belki de Nizami’nin Hamse’sindeki o suskunluğa.

- Peki günümüz şiiri...

Ben son şair, son artist yaklaşımlarının uzağındayım. Çünkü kendi şiirimin uzandığı bir öncül olmamıştı. Bunun avantajı ve keyfini ömrümce sürmem yadırganmamalı. Evet şairler günümüzde de şiirlerini susacaklar söyleyecekler -yetenek yada yeteneksizliklerine göre bir yerlerde olacak ya da olamayacaklar. Ne diyeyim aynı şiiri hep aynı seferde uçurmasınlar - gökyüzü ve yeryüzü arası büyük! Sadece hepsinin kendilerinde mündemiç olduğunu seziversinler. Uçmak güzeldir konacağınızı bilmek ya da bilmemek kadar. Menzil ve sınır taşı da dizeleri olsun işte. Son iz olarak Hz. Ali’nin sözü ile bitirelim ‘Etinizi toprağa yedirmeyin!’ İşte benim derdim de bu.