24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Kırıp dökmekle, slogan atmakla, sanat yapılmaz

Şehir Tiyatroları, 45 yılını kuruma vermiş bir sanatçıya, Erhan Yazıcıoğlu’na emanet. İğneyi sanatçılara batıran Yazıcıoğlu, 37 maddelik heyecan verici projeleriyle kuruma 100. yılında dinamizm getirmeye kararlı.

Gülcan Tezcan/İstanbul28 Temmuz 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Kırıp dökmekle, slogan atmakla, sanat yapılmaz

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın başına uzun yıllardır ilk kez ‘tiyatro’ için heyecan duyan ve aklında uzun bir yapılacaklar listesi olan, dahası hep bürokratları suçlamak yerine özeleştiri yapabilme yürekliliğini gösteren bir Genel Sanat Yönetmeni getirildi. Gençler onu televizyon ekranından tanısa da ömrünü Şehir Tiyatroları’na vermiş bir isim Erhan Yazıcıoğlu. Emekli olmayı planlarken kendini ŞT Genel Sanat Yönetmenliği makamında bulan Yazıcıoğlu, beyin takımım dediği Engin Alkan, Arif Akkaya, Yiğit Sertdemir, Aziz Sarma, Aslı İçözü, Hakan Arlı’dan oluşan ekibiyle 100. yılında Şehir Tiyatroları’nda ciddi bir değişim ve dönüşüme imza atmaya hazırlanıyor. Yazıcıoğlu ile yeni görevini plan ve projelerini konuştuk.

-Nasıl bir sürecin sonunda Şehir Tiyatroları’nda genel sanat yönetmenliğine getirildiniz? Ne düşündünüz, ne hissettiniz?

ŞT’ye otorite gelecek

Şunu hissettim; gerçekten bana ihtiyaç var. Çok gururlandım. Çok nazlandım tabiri caizse. Figüran girdiğin tiyatroda son iki yılını Genel Sanat Yönetmeni olarak bitirmek herkese nasip olacak bir şey değil. Üstelik de tiyatronun 100. yılında. Ne kadar şanslıyım, dedim. Bunca kişi bu koltuğun peşinden koşarken ben bir kere bile talip olmadım. Bırakacağımı deklare ettim. Ama Abdurrahman Şen ve Salih Efiloğlu asla kabul etmiyoruz dediler.

-Sizin planlarınız neler?

İyi bir repertuar yapmak, dünyaya sesimizi duyurmak, ünlü oyunları takip etmek, şu anda İtalya’da, İngiltere’de, Amerika’da ne oynuyor onlara bakmak, bize uygun, toplumu çok irrite edici olmayan eserleri alıp kendimize mal ederek oynamak, dünya klasiklerine asla sırtımızı dönmeden bugünkü modern anlayışla, rejilerle birleştirerek, Şehir Tiyatrosu geleneklerine uygun hale getirip kaybettiğimiz seyirciyi geri almak, küskün oyuncu ve yönetmenleri çalıştırmak diye sıralayabilirim ilk elde. Bunlarla yola çıkıp, tiyatroda iç disiplini sağlayacağım. Biraz otorite gelecek; belki biraz küsenler, kırılanlar olacak. Olsun, kırıp dökmeden bir şeyleri tekrar yerine koyamayız. Yenileyemeyiz. Bir iki aleyhimde oynayan var, olacaktır. Onlarla da kişisel anlamda muhatap olmayacağım, yine iş vereceğim yine çalışacaklar, istediklerini yapacaklar ama benim denetimimde.

-İŞTİSAN’la ilişkileriniz nasıl olacak?

Daha randevu istemediler ama gelmek istediklerini söylediler. Ne zaman isterseniz buyurun dedim. Ben üye değilim ama mutlaka bir asgari müşterekte birleşeceğiz. Öyle kırıp, dökmekle slogan atmakla sanat yapılmaz.

-Şehir Tiyatroları 100. yılında olması gerektiği yerde mi?

Hayır, değil. 100. yıl kutlamaları için üç ay gibi kısa bir sürecimiz var. İşim çok zor. Ama çok sıkı bir ekibim var. Belki yorulacağız ama netice istediğimiz gibi olacak. Maddi, manevi çok iyi destekleniyorum.  Yönetmeliğin yenilenmesi, geliştirilmesi, sanatçılık dışında görev alanlara ek katkı payı sağlanması, hocalık seviyesindeki elemanlardan yararlanılması, her yıl başarılı insanların ödül olarak yurt dışına  gönderilerek mesleğini geliştirme imkanları sağlanması gibi düşüncelerim var. Yurtdışından yönetmen daveti yapacağız. Yabancı ülke konsolosluklarıyla paslaşacağız. Konsolosları galalarımıza çağıracağız. Anadolu turneleri ilk işim, müzikal hazırlıkları var. Turneye sadece o işe emek verenler gidecek. Sadece sanat yönetmeninin akrabaları ya da adamları değil. Düşman edineceğim belki ama görev reddetme haklarının da sınırını çizeceğim.

-Dışarıdan oyun alımı olacak mı?

Kerbela ile açıyoruz Harbiye’yi. Emel Mestçi geliyor, dört yıldır Ankara Devlet Tiyatrosu’nda full oynuyor, neden İstanbul seyretmesin?