20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Hany Abu Assad: Her işgal bir gün sona erer

Filistinli yönetmen Hany Abu Assad, 66. Cannes Film Festivali’nde gösterilen yeni filmi “Omar”ı STAR’a anlattı

Alin Taşçıyan/Star23 Mayıs 2013 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Hany Abu Assad: Her işgal bir gün sona erer
“Paradise Now” adlı filmiyle büyük başarı kazanan Filistinli yönetmen Hany Abu Assad ile 66. Cannes Film Festivali’nde konuştuk. Neredeyse tamamen Filistin yapımı olan ve Filistinli bir ekiple çekilen “Omar” adlı filmi Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen Assad, ülkesini ve halkını ikiye bölen görünür ve görünmez duvarları anlatıyor. Nasıra’da yaşayan Assad, Omar adlı bir delikanlının dahil olduğu üç kişilik militan grubunun liderinin kızkardeşine aşkını ve onun için üçüncü elemanla rekabeti üzerinden gelişen olayları konu alıyor.

İşbirlikçiler konusuna ve onların yarattığı kuşku ve güvensizlik ortamına ilk kez değinen, İsrailli bir gizli istihbarat ajanını ilk kez karakter olarak kullanan Filistin filmi “Omar”. Nasıl karar verdiniz bu filmi yapmaya?

İki yıl önce bir arkadaşım bana benzer bir öykü anlattı. Gizli istihbarat ajanlarının sırlarını öğrenip onları işbirliğine zorlamak için nasıl kullandığını anlattı. Tam filmi yapılacak öykü dedim! İyi filmler hep gerçek olaylara dayanır. Ayrıca böyle bir krizi de düşündüm. Herkesin sırları vardır, ben öyle bir durumda kalsam çıkış yolu bulamam! O zaman filmini yapmalıyım dedim!

Arkadaşınız ne yapmış peki?

Bırakayım çıkarsınlar sırlarımı ortaya demiş… Kendini feda etmiş işbirliği yapmaktansa…

“Omar” aksiyon filmi gibi başlayıp casus filmine dönüşüyor. Neden bir janr filmi yapmak istediniz?

Çünkü janr filmlerini severim. Özellikle de politik gerilimi. Aslında “Omar” bir janr karması. Aksiyon da var, gerilim de var, aşk da var, trajik bir aşk… Aşk filmlerinde iki öge önemlidir iç engeller – dış engeller… Gerilim ögeleriyle de oynadım: Paranoya, arayış, suspense, takip… Aksiyondan ziyade takip var zaten. Takip olmadan gerilim olmaz ki! Filmde iki takip sahnesi var, Omar birinde başarılı oluyor, diğerinde olamıyor.

İşbirlikçi olmak Filistin’de en kötü şey mi?

Her toplumda öyledir. 2. Dünya Savaşı’nda işbirlikçilerin çocuklarını bile cezalandırdılar.

Hayatta kalabilmek için bunu yapıyor olmaları da çok anlaşılır bir insanlık durumu…

Filmi de bu yüzden yaptım! Çok iyi niyetlerle de bunu yapabilir insanlar ama sistem her daim onlardan güçlüdür!

Birkaç yıldır ABD’de çalışıyorsunuz… Bu sayede “Omar”ı “Paradise Now”a göre daha farklı biçimde mi gerçekleştirdiniz?

Amerika’daki deneyimim bana çok şey öğretti, kuşkusuz. Sonuçları olumsuzdu ama süreç çok olumluydu. Yönetmen olarak zanaatımı geliştirdim, sanırım.

Filistinli yönetmen olunca Filistin ve işgal üzerine film yapmak “zorunluluğu” var. “Omar”da janr filmi yaparak kendine yer açmaya çalışan bir yönetmenlik çabası gördük. Böyle bir meseleniz var mı? Filistinli olmasanız bambaşka filmler yapmak ister miydiniz böyle politik filmler yerine?

Kendinize karşı dürüst olmak uğruna sadece eğlendirmek istemezsiniz. Tarihin tanığı olmak istersiniz. Bir sinemacı olarak budur işleviniz. İyi film dediğiniz, belirli bir dönemde, belirli bir mekanda insan davranışlarının tanığı olmaktır. Buna içtenlikle inanıyorum. İyi öykülerin örneğin “Baba”nın, örneğin“Kan Dökülecek”in, örneğin “Yıldız Savaşları”nın belirli koşullar altında insan davranışını irdelediklerini düşünürüm. Bu tarz bir sinemacı olmak istiyorsanız elbette kendi çevrenize karşı dürüst olmalısınız. Çevrenizi görmezlikten gelemezsiniz.
Olağanüstü hallerde iyi insanları gözlemlemelisiniz. Bir sonraki filmim çok daha az siyasi olacak. Yine Filistin’de geçen bir yol filmi. Ne yaparsınız ki kontrol noktaları var, duvar var!

Duvar hayatınızı nasıl etkiliyor?

Ben Nasıra’da duvara 30km. mesafede oturuyorum. Ama Cenin’e gitmem mümkün değil! 100km. yol yapıp etrafından dolaşmam gerek! Herkes İsraillilerin duvarı kendilerini Filistinlilerden ayırmak için yaptığını sanıyor, oysa öyle değil. Şehirleri ve köyleri ikiye bölüp Filistinlileri birbirinden ayırıyor. Hayatlarını çekilmez kılıyor. Duvarın yapılmasının bir amacı etnik temizliği sürdürmek, gönüllü hale getirmek! Bazı insanlar “Ne diye burada yaşayayım?” diyerek çekip gitsinler diye. Bazı ailelerin ikiye bölündüğünü görebilirsiniz! Duvarın evlerinin üzerinden geçtiği aileler var!

Filmdeki Omar misali duvarı tırmanarak aşanlar var mı gerçekten?

Var! Yakında bunu konu alan müthiş bir belgesel çıkacak. Yönetmeni Mohammed Yacoubi. Hiç diyalog yok. Duvarı aşmaya çalışan insanları gösteriyor sadece, inanılmaz bir şey!
Omar neden trajik bir seçim yapıyor filmin finalinde?
Çünkü hayatına devam etmeye çalışsa edemezdi. Omar güvensizlik içinde yaşayamaz. Daha filmin başında Nadia’ya “Beni seviyor musun? Başkası var mı?” diye soruyor. Bu kendine güvensizlik onu çılgınca bir aşka ve onun uğruna yaptıklarına sürüklüyor onu. Böyle bir karakter bu koşullar altında bu trajediye doğru giderdi, başka türlü olamazdı.
Omar’ın aşkı Nadia esas kurban. Sadece yaşı küçük olduğundan değil kadın olduğundan babasının, ağabeyinin, Omar’ın, Amjad’ın baskısı altında kalıyor… Özgür irade kullanmasına izin yok.

Çok doğru, bunu kabul ediyorum. Başka türlü olsa tamamen Omar hakkındaki bu öykü gelişemezdi. Bu yüzden gelecek filmim sadece 16 yaşındaki kızın üzerine olacak.
Filmin yapımı sırasında İsrail tarafından hiç baskı gördünüz mü?

Bu defa hayır! Galiba akıllandılar! Çünkü bize sorun çıkardıklarında buraya gelip “Bize şöyle yaptılar, böyle yaptılar” diye kıyamet koparacağımızı biliyorlar. Filmini nasıl olsa yapacak, iyisi mi ses çıkarmayalım dediler herhalde! Bana da uyar, onlara da uyar!

Filistin’de bir film okulu açmayı, yerel sinemacıları desteklemeyi düşünüyor musunuz?

Kesinlikle! “Omar” bir tür pratik yapma okulunun açılışı sayılabilir. Bütün bilgimi ve deneyimimi ekibimle paylaştım. Film yaparken de eğitim veriyor sayılırız. Kurgucumuz, prodüksiyon tasarımcımız ilk kez uzun metrajlı bir filmde çalıştı. Filistin’in film endüstrisi oluşması için elimden geleni yapacağım çünkü bu sayede ben de bir sonraki filmimde kalifiye bir yerel ekiple çalışabileceğim.
Filistin’in geleceği için iyimser misiniz?

Her işgal bir gün sona erer. Sonsuza dek varolmuş bir tek işgal örneği yok. Nasıl sona ereceğine dair tahmin yürütmekten çoktan vazgeçtim. Kim derdi ki küresel bir kriz yaşayacağız? Kim derdi ki Amerikalılar Irak’ı işgal edecek ama beş yıl sonra çekilecek? Japonya’daki gibi uzun süre kalacaklar sandık… Bir tek şeyden eminim: İşgal sona erecek! Ama ne zaman ve nasıl onu bilmiyorum.