Hayalden gerçeğe çözüm süreci

Prof. Dr. Emrullah İşler / AK Parti Ankara Milletvekili
20.04.2013

Meselenin çözümü sadece Türkiye’nin iç barışına değil, aynı zamanda barış, istikrar ve huzuru hedefleyen dış politikasının öngördüğü bölge barışına da katkı sağlayacaktır.


Hayalden gerçeğe çözüm süreci

Soğuk savaş döneminde, Marksizm temelinde ortaya çıkan örgüt; çoğu askeri darbelerin ürünü olan ekonomik, sosyal, hukuksal ve siyasal sorunları kullanarak güçlenmiştir. 

Soğuk savaşın sona ermesinden sonra dayandığı ideolojik temeli zayıflayan örgüt, etnik milliyetçiliğe sarılmış ve hatta zamanla İslam’ı da kullanarak dini bağları güçlü olan bölge halkını yanına çekmeye çalışmıştır. Ayrıca devletin içindeki diğer suç örgütleriyle işbirliği içinde büyümüş, genişlemiş/genişletilmiş neticede hem Türkiye’de, hem de dünyada profesyonel bir şekilde örgütlenmiştir. Nitekim PKK’nın varlığından istifade etmek isteyen gerek dış dinamikler gerekse meşruiyet dayanağı olarak halkı görmeyen, demokrasiye inanmayan ve darbelerle beslenen zihniyet PKK ile işbirliği yapmış, kendi amaçları doğrultusunda bu örgütü kullanmıştır. Art niyetli taraflar arasında oluşturulan söz konusu terör ittifakı Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde otuz yılın üzerinde düşük yoğunluklu bir çatışmaya neden olmuş, kırk bine yakın insan hayatını kaybetmiş ve milyonu aşkın insan batı bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır.

Kürt ve terör sorununu ayırmak

Her ne kadar terör sorunu ile Kürt sorunu iç içe geçmiş olsa da ikisi arasında bir ayrıma gitmek kaçınılmaz. Kürt meselesi, Cumhuriyetin tarihiyle eş bir geçmişe sahip. Bu mesele, günümüzde PKK’nın faaliyetlerinden büyük oranda etkilense de teröre indirgenemeyecek kadar farklı boyutlar taşımaktadır. 

Kürt sorunu her şeyden önce ‘insani bir sorun’dur. Geçmiş hükümetlerin uyguladığı ötekileştirici politikalara karşı oluşan tepkisel bir harekettir. Nitekim bugüne dek ne Kürt milliyetçiliği ne de PKK, bölge halkından yeterli desteği almıştır. Bu vesileyle çözüm süreci olarak adlandırılan yeni dönemi Kürt-Türk barışı olarak ifade etmek meseleyi çarpıtmak anlamına gelir. Zira bu ifade bin yıldır süren, Çanakkale cephesi ve Kurtuluş savaşında zirve yapan Türk-Kürt kardeşliğini yok saymak demektir.

Katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi şiar edinen AK Parti, kültürel farklılıkları bölünmeye yönelik bir tehdit unsuru değil aksine zenginlik kaynağı olarak görmekte, barışçıl siyasal bir sistemin ancak katılımcı ve çoğulcu demokrasi ile gerçekleşebileceğine inanmaktadır. Bu bağlamda sosyo-kültürel farklılıkların barış içinde bir arada yaşatılması önem arz etmektedir. Yıllardır iç politikanın en büyük sorunu haline gelen terör giderek etkinliğini artırmış ve çözüm için atılan bütün adımlar akim bırakılmıştır. Ancak AK Partinin yönetime gelmesiyle birlikte sorunun çözümü adına kararlı ve uzun soluklu bir yola girilmiştir. Nitekim Başbakan “Bedeli ne olursa olsun, biz bu sorunu çözmeye hazırız” ifadesiyle bu husustaki azim ve kararlılığını ortaya koymuştur. 

Gerekli zihni alt yapı oluşturulmadan böylesi büyük sorunların çözümünün mümkün olmayacağı aşikârdır. Çözüm ruhunun oluşması için siyasi ortamın uygun hale getirilmesi gereklidir. Dolayısıyla Ak Parti döneminde işleyen demokrasisi, kucaklayıcı kimliği, sunulan hizmetlerin kalitesi, güven ortamı, demokratik siyasi tasavvurun oluşması gibi unsurlar sadece ülkenin cazibesini artırmamış aynı zamanda siyasi ortamı olgunlaştırarak çözüm yolunda önemli badirelerin ortadan kalkmasını sağlamıştır. Öte yandan söz konusu dönemde inkârcı, darbeci, asimilasyoncu ve reddiyeci paradigmalarla varlığını sürdüren statükocu anlayış işlevsiz hale getirilmiş ve iki halk arasında var olan kültürel ortaklık bilinci yeniden tesis edilmiştir. Bu yolda atılan adımlar gerekli zeminin oluşmasını sağlamış, ülke halkının çözüme olan inancını artırmıştır. Sorunun çözümü için şartların elverişli hale getirilmesi ve bu doğrultuda gerekli inisiyatifin alınmasıyla oluşan olumlu hava Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğinin göstergesidir. Esasen barış ve huzurun hakim olacağı bu dönem Ak Parti’nin açıklamış olduğu 2023 hedeflerinin gerçekleşebilmesinin olmazsa olmaz şartıdır. 

Öcalan’ın silah bırakın, sınır dışına çıkın çağrısından sonra sıra çekilme takvimine gelmiştir. Şüphesiz sürecin en önemli ve birinci ayağını Türkiye sınırları içindeki PKK unsurlarının sınır dışına çekilmesi oluşturacak. Süreç için takvim belirlemek zor olmakla birlikte 2013 sonuna dek sorunun halledilmesi öngörülmektedir. Bundan sonraki işleyişle ilgili olarak iki temel aşamadan söz edilebilir.

Süreç nasıl işleyecek?

Birincisi: AK Parti hükümeti için çözümün en önemli koşulu PKK’nın silah bırakarak sınır dışına çıkmasıdır. Yer konusunda net bir şey söylemek imkansız olsa da lider kadronun Avrupa ülkelerine, diğer unsurların ise Kuzey Irak’a gitme ihtimali yüksektir. Burada örgüt içerisinde olduğu halde hiçbir eyleme katılmamış militanların durumu ne olacak sorusu akla gelmekte? Çekilme sürecinde bu unsurların tamamının yurtdışına çıkmasına gerek duyulmamaktadır. Nitekim bu husus her iki tarafın ittifak ettiği önemli bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.

İkincisi: Bu süreç ise, dağdan inecek olan PKK unsurları için yapılacak olan hazırlık ve sonraki süreç için atılacak adımların belirlenmesi dönemi olacaktır. Mevcut yasalar atılan adımları karşıladığından yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır. Kuşkusuz, ülkenin yedi bölgesi için ayrı ayrı oluşturulan “akil insanlar” heyetinin çalışmaları sonucunda hazırlanacak rapor bu sürecin önemli bir ayağını teşkil edecektir. Söz konusu heyet akademisyen, gazeteci, yazar, işadamı, hukukçu, siyaset bilimci, sanatçı ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden oluşturulmuştur. Farklı çevrelerden oluşan bu heyetin ortak özelliği toplumun her kesimini kucaklaması ve toplum tarafından kabul gören kişilerden oluşmasıdır. Süreçte belirleyici bir rolü olmayacak olan bu heyetin en önemli çalışması toplumsal algıyı oluşturmak ve geliştirmek olacaktır. Zira olumlu bir toplumsal algı oluşturulmadan beklenen neticenin elde edilmesi oldukça zordur. 

Söz konusu PKK terörü her ne kadar Türkiye’nin iç sorunu olarak görünse de faaliyetleri itibariyle bölgenin tamamını etkileyen bir sorundur. Zira terörün ne zaman nereye saldıracağı belli değildir. Dolayısıyla meselenin çözümü sadece Türkiye’nin iç barışına değil, aynı zamanda barış, istikrar ve huzuru hedefleyen dış politikasının öngördüğü bölge barışına da katkı sağlayacaktır. Öte yandan oluşturulacak çözüm, demokrasi rüzgarlarının en üst perdeden estiği şu günlerde bölgedeki diğer ülkelerin sorunlarına demokratik çözümler bulmaları bakımından örnek teşkil edecektir