Bin yıl sürsün istenen 28 Şubat’ın 15. yılında, çok canlar yakmış bir hak gaspı, utanç verici bir demokrasi ayıbı daha, şükür ki tarih oluyor.
Başörtülü oldukları için memurluktan atılan öğretmenler nihayet çok özledikleri öğrencileriyle buluşabilecekler.
Sadece gasp edilen bir hakkın teslimini kapsamıyor bu müjdeli haber. Yerle yeksan olmuş adalet duygusunu da onarma potansiyeli taşıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın açık duyurusu, makbul vatandaşlar dışında kalanlara yönelik “her türlü zulüm mubahtır” anlayışının Cumhuriyet tarihinde ilk kez yargılanıp cezalandırıldığı günlere denk geldi ve haliyle, gidişatın sıhhatini pekiştirdi.
Ergenekon’dan hüküm giyenler arasında, 28 Şubat sürecinde başörtülülerin haklarını itina ile gasp eden isimler de var çünkü. Ama yazık ki hepsi yok.
Kanlı puslu kirli yıllardı.
Siyasi suikastlar, işkence, yoksulluk, yolsuzluk, kokuşmuşluk, siyasetin tükenmişliği, hakkın hukukun esamisinin dahi okunmaması, yaygın depresyon hali, geleceksizlik, umutsuzluk...
Başörtüsü sona kaldı
Bu düzen bildikleri gibi devam edebilsin isteyenlerin bu defa, önceki kaba saba darbelerden farklı olarak daha sofistike bir plana ihtiyaçları vardı.
Toplumun geneli değil dindarlar hedefteydi ve iş tanksız tüfeksiz şekilde maşalarla figüranlarla manşetlerle kotarıldığı için de birazcık zeka ve zahmet gerektiriyordu.
O zahmete girildi.
Plan işbirliğiyle işletildi ve seçilmiş yetkilendirilmiş Hükümetin görevinden uzaklaşması sağlandı; dindarlar ordudan atıldı, imam-hatiplerin orta kısımları kapatıldı, katsayıyla yolları kesildi, başörtülü kız öğrenciler okulların kapısından geri çevrildi, anayasaya ve yasalara aykırı şekilde çıkarılmış kılık kıyafet yönetmeliğine dayanarak başörtülü memurlar işten atıldı. Disiplin cezaları ve okulları cehenneme çeviren her türlü ayrımcı dışlayıcı muameleyle okullar başörtülü öğretmenlerden “resmen temizlendi”.
Türkiye 10 yılı aşkın süredir bu darbeci vesayetçi imtiyazcı zihniyetten, her türlü anti demokratik uygulamadan kurtulmaya çalışıyor. Hızını ve kapsamını eleştirebilirsiniz ama belli bir sistematik içinde ciddi bir mesafe alındığına da itiraz edilemez.
Lakin dikkatinizi çekerim ki, başörtüsü yasakları diğer konulara göre en geç el atılan konu oldu.
En sert, en çelik çekirdek mevzularda bile -en azından surda bir delik açılabilmesine rağmen başörtüsü yasaklarının ömrü umulmadık şekilde uzadı.
Mağdurların sabrı koyulaşırken yasakçıların dili bilakis uzadı. Hükümet meseleye elini ne zaman uzatacak olsa ya caydırılmak ya cezalandırılmak istendi.
2008’de başörtülülere üniversite kapısını açacak olan yasal düzenleme “devlet gazetesi Hürriyet” tarafından kaosa davetiye olarak sunulurken AK Parti asıldığı ipten döndü.
Gülünç ama güncel argüman
Türkiye sadece mevzuatta uygulamada bir dönüşüm geçirmiyor esasen. Zihniyetler de değişiyor.
Bir dönem çok işlevsel olan ve başörtülülere karşı tepe tepe kullanılan “Benim de babaannem başörtülü” argümanı mesela, nihayet gülünçleşti.
Gelgelim yasaklarla ilgili ne zaman bir gevşeme olsa devreye sokulan “tesettürün de içi boşaldı canım” haberleri güncelliğini hiç yitirmiyor.
Lakin Gezi olaylarının en civcivli günlerinde, kamuoyunun tanıdığı bildiği pek çok “başı açık” kadın, başörtüsü üzerindeki yasakların kaldırması için Hükümeti göreve bile çağırdı.
Hatta “Başlarını örterek ikinci sınıf olmayı baştan kabul ettikleri” iddiasıyla başörtülülerin maruz kaldıklarını makul ve savunulamaz bulan kadın dernekleri dahi zamanla yapılanın hak gaspı olduğunu kabul etmiş, tutum değiştirmişti.
Ama durum bir türlü değişmemişti.
Nihayet MEB başörtülü öğretmenlere “geri dönün” dedi, açık bir çağrıyla sınıflara davet etti. Türkiye’yi böylesi bir ayıptan kurtarmak da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya kısmet oldu. Beklenen bir çağrı daha var tabi: Başörtülü vekiller haydi Meclise!
Söylemezsem çatlarım
Dün STAR’da yayınlanan Kutluğ Ataman röportajı, sanatçılara uygulanan mahalle baskısını gayet güzel anlatıyordu. Gezi’yi, katılımcıları vs eleştirebilirsiniz eleştirin ama çağrıcılarından biri diye Mehmet Ali Alabora’ya karşı işi siyasi linçe çevirmeyin. Yanlış ve tehlikeli çünkü. Bırakın kararı yargı versin.