Bayramın ilk günü gazetelerde ‘müjdeli’ bir haber yer alıyordu: Çamlıca’ya yapılacak cami için çevre bakanı Erdoğan Bayraktar tarafından düğmeye basılmış... Ak Parti dönemindeki pek çok proje gibi bu da bir çırpıda bitirilir ve bir de bakarız, gelecek yılın Ramazan Bayramı’nda açılışı da yapılır...
Keşke bu kadar aceleye getirilmese...
Caminin inşa edileceği bölge meskûn alan değil; bu sebeple inşa edilecek cami için, bulunduğu geniş çevrenin ibadethanesi anlamına, ‘cuma mescidi’ denilebilir... Halkın cuma ve bayram namazlarını en kalabalık cemaatle kılabileceği bu türden camiler pek çok İslâm ülkesinde bulunmakta.
Genellikle devletin —bazı durumlarda yabancı bir ülkenin— en üst düzey temsilcisinin ilgisini taşıyor bu tür camiler; projelendirme ve hazırlık safhaları hayli zaman alabiliyor. Önce uluslararası bir yarışma açılıp dünyanın en mahir mimarlarının katılımını sağlamak üzere çaba gösteriliyor... Sonra uluslararası bir jüri oluşturulup gelen projeler değerlendiriliyor... Ardından da seçilen proje dünyaya takdim edilip gelen tepkiler değerlendiriliyor...
Ne demek istediğimin daha iyi anlaşılması için Fas’ın Kazablanka kentindeki Kral II. Hasan adına inşa edilmiş caminin kısa öyküsünü nakledeyim:
Kral Hasan Fas’ta o güne kadar yapılmış en iddialı eser olmasını istemiş caminin... Proje, sonunda, Fas’ta yaşayan Fransız mimar Michel Pinseau’ya verilmiş; büyük bir müteahhitlik firması (Bouygues) da inşaatı üstlenmiş...
İnşaat üç yılda bitecek biçimde planlandığı halde tam yedi yıl sürmüş; hem de gündüz 1400 gece de 1100 işçi sürekli çalıştığı halde... Dahili düzenleme, süsleme ve hat için 10 binden fazla sanatçı ve zanaatçı görevlendirilmiş... 1986 yılında yapımı başlayan cami Rebiülevvel ayının 12. gününe rastgelen 30 Ağustos 1993 tarihinde resmen ibadete açılmış...
Kral II. HasanCamii 105 bin cemaatlik kapasitesiyle şu sırada dünyanın en büyük ibadethanesi sayılıyor. Ondan önce büyüklük liginde ilk sırayı işgal eden İslamabad’taki Faysal Camii’ydi. 1966’da yapım fikri doğmuş, 1969’da projesi için uluslararası yarışma düzenlenmiş, 1986 yılında da ibadete açılmıştı Faysal Camii...
Açılan yarışmaya 17 ülkeden 43 projenin katıldığını, birinciliği kazanan projenin sahibinin mimar Vedat Dalokay olduğunu da eklemeliyim. İslamabad’a yolu düşenlerimizin, “Keşke bu plan Ankara’da bir camide uygulansaydı” diye iç geçirmeden edemediği projeyi Dalokay aslında Kocatepe için çizmiş, ancak kabul ettirememişti. Bizdeki tutucu yaklaşım Pakistan’da da kendini tepkilerle belli etse de, projenin sahipleri yılmamış... Doğrusu isabetli de davranmışlar...
Bildiğim kadarıyla Çamlıca Camii için uluslararası bir yarışma açılmadı. Türkiye’den katılanlar arasından birinci çıkmadı, ama iki genç kadın mimarın ikinci seçilen ortak projesini uygulama kararı verildi.
Projeden haberdar olanlar, ‘klasik usulde’ olduğu bilgisini veriyorlar ve bu da beni derin derin düşündürüyor...
Düşündürmesinin sebebi şu: Son on yıl içerisinde devletçe hayata geçirilen mimari eserlerin neredeyse tamamı Selçuk ve Osmanlı mimarisinin birer taklidi. Her taklit gerçeği karşısında boynu ezik kalmaya mahkum değil midir? Oysa onlarca hatta yüzlerce yıl sonra bile mimarı ile bânisini hatırlatması ve hayırla yâd ettirmesi beklenir sanat eserlerinin...
Taklitle bunu sağlamak zordur.
Dönemi ve ilgisi sebebiyle Tayyip Erdoğan adıyla özdeşleşecek bir ibadethane, tıpkı Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan I. Ahmet tarafından yaptırılmış muhteşem camiler gibi, çok uzun yıllar sonra bile, dışından bakanlar ve içinde ibadet edenlerde hayranlık uyandırmalı...
Unutmayalım, Süleymaniye’nin mimarı Mimar Sinan, Sultanahmet’in ise Sedefkâr Mehmet Ağa’ydı...
Gönlüm —eğer mutlaka yapılacaksa— Çamlıca’dan yükselecek eserin zevk sahiplerine hayranlıktan parmak ısırtmasını arzuluyor...