Üzüntü ve aceleyle doldurulan her bavulda muhakkak ki biraz boşluk kalırmış.
Yarım kalmış işler, kursaktaki hevesler, yakıcı pişmanlıklar, tamamlanmamış cümleler, tasarlanmış olup da hep tutulmuş nefesler, havada asılı binlerce eksik teşebbüs, cam kırıkları, ahlar, iğneler, dikenler, hasretler, gurbetler... Siz gittiğinizde, bir türlü dolduramadığınız o bavulun içini, biraz boş ve hep yarım bırakacaktır...
Siz gittiğinizde bir gün, işte bu eksik bavulla gideceksiniz. Yolun halidir çünkü eksiklik. Tamam olsaydık gider miydik hiç?
Misal: Siz bu yazıyı okurken, ben çoktan ayrılmış olacağım aranızdan. Yolculuk, ölümün ikiz kardeşi gibi, “gitmek” ile “Gitmek” arasındakine benzer, kıl kadar bir fark. Her yol, biraz ölmek gibidir, her yolcu biraz ölür menziline vasıl oluncaya dek...
Hepimiz Allah’a dönücülerdeniz, belki de yol ve yürümek bunun için var. Küçük gitmeklerin hepsi, aslen büyük Gidişe hazırlıyor bizleri. Gitmeyen, gitmemiş kim var aramızda.
İnsana giderayak bir hal oluyor. Kalbiniz yumuşuyor bavulunuz doldukça. Hüznünüz artıyor bir türlü dolduramadığınız bavula baktıkça. Dünyanın işleri küçülüyor. Öfkeniz yatışıyor, hayalleriniz üzerinizden çıkardığınız elbiseleriniz gibi sessizce katlanıp üst üste bırakılıyor. Sebepli sebepsiz yaşarıyor gözleriniz. “Dünya dedikleri bir gölgeliktir” ilahisini söylüyor baktığınız her şey... Dünyanın aslı veda imiş, anlıyor kalbiniz.
***
Siz bu yazıyı okurken, niyet ettiğim ziyarette olacağım inşallah.
Medine’de Ravza adında bir gül bahçesi varmış.
Oradaymış Son Peygamber. Allahın selat ve selamı O’nun, ailesinin ve arkadaşlarının üzerine olsun.
Onu, yüzünü hiç görmeden severmiş mü’minler. Vatanıymış sevenlerinin...
Allah izin verir de girebilir miyiz şehrine bilemem? Allah izin verir de Bahçesini ziyaret edip, dünyanın tüm güllerinden, misklerinden vazgeçerek Onun kokusuna mülaki olabilir miyiz bilemem?
Bilemem bizi de alırlar mı içeri? Bunca yük, bunca çiğnenmiş tövbe, bunca eksik, bunca acele. Bilemem ki bizi de alırlar mı içeri?
Ümidim; Onun ümmetine düşkünlüğüne şahitlik eden Rabbimizdendir. “Rahmetim gazabımı aştı” diyor Rabbimiz. Son Peygamberine “rahmetellilalemin” diyen de O(c.c)... Yani ümidimiz olacaksa şayet, inşallah Allah tealanın bu rahmet ahdindendir...
İnşallah affeder Rabbimiz bizi.
Resulullah da (sav) affetsin, ona layık olamadık...
Şöyle diyebilir mi bir gün kendisiyle karşılaştığımızda mesela; “Bağışla, affet ve doğruya yönelt Rabbim. Bunlar da benim kötülerimdendir, eksiklerimdendir, pişmanlarımdandır, bunlar da benim kusuru başından aşmışlarımdandır, bunlar geride kalmışlardandır, bunlar sonradan gelenlerdir, küçüktürler, şaşkındırlar affet ve hidayet ver...”
Mesela böyle bir şey der mi?
Ne olur dese, ne olur dese... Tüm kusurlarımıza rağmen ne olur bizi bırakmasa...