Sarai Sierra Türkiye’ye fotoğraf çekmeye gelmişti.
Her ne kadar bu arada bir kaç kez yurt dışı giriş çıkışı yapmış da olsa haberlere düşen özelliği fotoğrafçılığıydı Sarai’nin...
Annesinin dediğine bakılırsa Türk insanı onu çok sevmişti, “Kızım kaybolduktan sonra Türk insanı dört bir koldan onu aramaya başladı. Özellikle sokaklarda kızımın fotoğrafını taşıyan çocukları görmek beni derinden etkiledi. Türkler, hiç tanımadıkları bir insanı sanki kendi evlatlarını ararmış gibi aradılar” diyordu...
Elbette önemliydi şehre gelmiş bir misafirin emniyeti, Tanrı misafiri bilgisi...
Ama görsel ve yazılı medyadaki dil, Sarai’yi her defasında “Kayıp Amerikalı Kadın” vurgusu üzerinden verdi, sizin de dikkatinizi çekmiştir...
Oysa aynı kentte kayıp Amerikalı ve kadın olmayanlar da vardı...
Özellikle kayıp çocuklar kimsenin dikkatini çekmese de için için büyüyen kapalı dosyalar gibi arka raflarımızda duruyor. Veya kayıp zenciler -Afrikalılar demeliydim- çoğumuzun zaten fazlalık veya belalı işlerden gördüğümüz şu siyahi yüzleri hayatın... Kayboldukları kaçımızın ıumurunda... Kaçımız onların resimlerini kucaklarımızda taşıyarak peşlerine düşüyoruz?
***
Elbette bir kadının kaybı ve şiddete maruz kalışı önemli adli ve sosyal bir vakadır. Burada asıl iş kalanlarla ilgili, geride kalanlar ne yapıyorlar? Kaybolanlar için etkin kimlik ve güçlü teb’a sıralaması yapmadan dürüst bir vicdanla bakabiliyor muyuz kayıplarımıza?
Noam Chomsky’nin, medyanın haber dilini kurarken kullandığı yeni tarzı üretilmiş rıza kavramından tarif ettiği çok oluyor. Haber salt haber değil artık, haber üretilen ve duyuma sunulan bir bilgidir artık.. Buna “üretilen önem” aşamasından da bakmak icap ediyor... Sosyal medya aracılığıyla sürüme giren bu yeni aşamada artık önem “tık”lar çerçevesinden de kontrol edilen bir popülarite...
Amerikalı kadın fotoğrafçının kaybolması üzerinden adeta boğulduğumuz bilgilendirmenin sadece medyatik abartı olduğunu söyleyemeyiz. Politik bir kast teorisinin şifreleri saklı bu maruz kalışımızda. Amerikan vatandaşı olmanın ayrıcalıklı üstünlüğü Sarai’yi diğer kayıp dosyalarının en üstüne çıkarmaya yeterli hem de tek başına...
Suriye’deki kayıp kadınlar veya Irak’ın işgalinden bu yana aranan 4 bin kayıp Iraklı kadındansa kimsenin haberi yok.. Kimdi onlar, isimleri nelerdi, içlerinden kaçı fotoğraf çekmeyi bilirdi, kaçının iki çocuğu vardı, bilmiyoruz. Onlar, nostaljik bir istatistiğin içinde yuvarlak rakamların arasında kaynamış gitmiş kadınlar...
***
İş kadınların kaynayıp gitmesinden açılmışken. Son yürütmeyi durdurma kararından sonra başı örtülü avukatlar duruşmalara girmeye başladılar. Bazıları hakkında tutanak tutulsa da vicdan sahibi ve hukuk bilgisini haiz pek çok yargıç zaten anlamsız ve hukuk dışı olan bu yasağı fiilen kaldırıyor çok şükür. Ama kayıp kadınlar diyoruz ya, bu arada Barolar Birliği’nin örtüsünden dolayı cezalandırdığı avukat kadınlar da var. Pek çoğu sosyal güvenliği olmadan büro elemanı şeklinde çalışıyor. Aslında bir avukatın yaptığı her işi gördükleri halde yasak dolayısıyla patronları veya kurum yöneticileri tarafından birer kayıp dosya hükmüyle istihdam ediliyor bu kadınlar.. Avukat Güler Yıldız da bu kadınlardan. Çalıştığı kurumda diğer meslektaşlarıyla eş değerde ücret ve sosyal güvenlik istedi üstlerinden. Ama kurum yöneticileri ona “Sen avukat değilsin büro işçisisin” diye bir resmi cevap yazdılar. Üstelik bu adamlar Güler Yıldız gibi nicelerinin baskı ve ayrımcılık zoruyla cezalandırıldığını yakınen bilen kimseler.. Bulundukları konuma da başörtüsü yasaklarını politik avantaj olarak deklare ede ede geldiler...
Güler Yıldız Amerika vatandaşı bir kadın olsaydı mesela... İstanbul’da yaşadığı bu kayıt dışılık ve insani kayboluş nasıl bir haber diliyle aktarılırdı acaba?
Gördüğünüz gibi kadınlar arasında da ciddi bir önem kastı var dayatılan algı düzeyimizde. En rahat kaybolan ve gözardı edilen kadınlar en yakınımızda olanlar aslında...
Bu konuya devam edeceğiz...