Yılmaz Erdoğan, “Günde beş vakit ezan okunan bir ülkenin sinema filmlerinde neden ezana yer verilmez?” dedi diye, küçük çaplı bir kıyamet kopmuştu.
Ne yalakalığını bıraktılar adamcağızın, ne yandaşlığını, ne vatan hinliğini.
Ne de “Cumhuriyet düşmanlığını...”
Ezan sesi son yıllarda fonda duyulmaya başladı. Eli yüzü düzgün yönetmenler işe el attığı, arada sırada eli yüzü düzgün filmler çekildiği için elbette.
Konusu “ezan yasağı” olan film bile çekildi.
Eski mutlu sansürlü yıllarda, değil ezan yasağını konu edinmek, ezanın muhabbeti bile yapılamazdı.
Bütün din adamları yobaz, üç kağıtçı ve hilekârdı.
Hacılar bakkal işletirdi ve mutlaka kul hakkına tamah ederdi.
Köy imamı “sömürü düzeninin” elemanıydı.
Dindarlar kandırılmış, aydınlıktan uzak, zavallı insanlardı.
Bir gün köye aydın bir öğretmen gelecek (ya da mahalleye namus timsali okumuş yazmış bir Atatürkçü düşecek), “imam-ağa-çıkarcı köylü” triosuna karşı aydınlanma savaşını başlatacak ve sırasıyla Erol Taş’ı, Bilal İnci’yi, Süheyl Eğriboz’u, Kudret Karadağ’ı, Tarık Şimşek’i pataklayarak “ortaçağın karanlıklarına” son verecekti. Kızı da kapıp gidecekti tabii...
O yıllarda bol bol da “tarihi kostüme” filmler çekilirdi.
Malkoçoğlu, Kara Murat, Battal Gazi, Tarkan, şu bu...
Hadi Tarkan’ın yaşadığı varsayılan dönemde “şaman kültürü” hüküm sürüyordu diyelim; diğerlerinin ne adına savaştıkları, niçin gaza ettikleri bile belli değildi.
İslam kültür dairesi içinde önemlice bir yer işgal eden Battal Gazi namaz kılmazdı mesela.
Oruç tutmazdı.
Kıblenin ne tarafta olduğunu bilmezdi.
Bunlar, basit avantür filmlerin “kurmaca” kahramanlarıydı ve yönetmenin tahayyülünde kırılarak (yani ete kemiğe bürünerek) beyaz perdeye yansırdı. Bu nedenle tolere edilebilir.
Peki, Hilafeti ve din-i mübini kurtarma cehdiyle kalkışan Nene Hatun’da niçin azıcık din olmazdı?
Sütçü İmam’da neden olmazdı?
Namık Kemal’de neden olmazdı?
Milli Mücadele filmlerinde neden olmazdı?
Dün, bir internet sitesinde, “Hürrem’in değişimini” anlatan “alaycı” bir haber okudum.
Muhteşem Yüzyıl’ın en önemli karakterlerinden Hürrem Sultan, göğüs dekoltesinden vazgeçmekle kalmamış, uzun bir dua sahnesiyle Allah’a yakarmış,
Daha da fenası, namaz kılmış...
Mahalle baskısını görüyorsunuz değil mi?
Başbakan kızdı diye Hürrem’e namaz kıldırıp dua ettiriyorlar...
Sanki Harem’deki kadınlar (Hasekiler, Cariyeler, Kalfalar, Valide Sultanlar, Hanım Sultanlar) namaz kılmazlardı. Hep dekolte dolaşırlardı. Kadın erkek bir arada eğleşirlerdi.
Başbakan’ın fırçasıyla Hürrem’i namaza başlatan senaristler, Kanuni’ye de Ramazan Fermanı yayınlatmışlar.
Fermanda İstanbul halkına “namaz vakitlerinde camilere gidip cemaatle birlikte secde etme zorunluluğu” getirilirken, adeta sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş... Dizideki bu “ince değişim” sosyal medyada “Erdoğan faktörü” yorumlarına yol açmış.
Tamam, aklınız sıra dalganızı geçiyorsunuz da, Kanuni dediğiniz kişi sakal bırakmış Halit Ergenç değildir, aynı zamanda İslam halifesidir.
Hürrem de, İslam halifesinin nikâhlı karısıdır.
İslam halifesinin arada sırada dini hatırlamasına niçin hayret ediyorsunuz?
Çok mu garip?
Şimdi siz bu yazıyı okuduktan sonra, “İslam halifesinin namaz kıldığı nerde görülmüş?” şeklinde dangalakça laflar da edersiniz.
Siz bunu da yaparsınız.