6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği yasası 1.1.2013 tarihinde yürürlüğe girdi. Yazık ki Soma’daki faciada kaybettiğimiz 301 canla birlikte aslında bu yasanın onları koruyamadığını da görmüş olduk! Mevzuatın ve denetimin MR’ını çekebilmek için başlangıç olsun; söyler misiniz işyerlerinin kaçta kaçı İş Güvenliği Yasanın gereğini yerine getirdi?
İş Kanunu sosyal taraflarla Bakanlığımız arasında 7 yıl süren çalışmalar sonrasında çıktı. Sosyal taraflar; işçi sendikaları, işveren sendikaları, meslek örgütleri, STK’lar, bakanlıklar... Bütün taraflar katıldı. Yasa Meclis’e geldiğinde de iktidarıyla muhalefetiyle milletvekilleri sahiplendi.
* Yasa hayata ne kadar geçti?
Dedik ki, iş güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlülüğünü biraz öteleyelim, uzman bulması yetiştirmesi zaman alacak ama diğer maddeler yürürlülüğe girsin. 1.1.2014 itibariyle Türkiye’deki 630 bin işyerinde yükümlülük başladı.
* Şu an mevzuata uymayan işyeri yok mu?
Uyması gerekenlerden diyelim. Ben olaya iş yeri uzmanı ve hekimi çalıştırmak bakımından bakıyorum. Ancak oradan istatistik alabiliyoruz. Yoksa hangi işyeri risk değerlendirmesi, hangisi acil durum planlaması yapmış, hangisi sağlık raporlarını tamamlamış takip edemiyoruz şu an.
İşyerlerinin dörtte biri yasaya uydu
* Neden takip edemiyoruz?
Çünkü böyle bir yazılım, böyle bir kayıt yok. Çünkü biz işyerleri bunları yapsın muhafaza etsin ve müfettiş geldiği zaman bunları göstersin, müfettiş gelmese de kendisi takip etsin istiyoruz.
* 630 bin işyerinde çalışan ne kadar işçi, iş sağlığı-güvenliği yasasının koruması altında?
12 milyon çalışan var Türkiye’de. 7 milyonun bulunduğu kütle, iş sağlığı iş güvenliği kanunu bütün maddeleriyle uygulamak zorunda. İki gün önceki rakama göre 156 bin işyerinde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi anlaşması yapılmış.
* İşyerlerinin dörtte üçü niye yapmamış?
Kanundan önce 50 ve üzeri çalışanı olan 30 bin işyerinde bu yükümlülüklerin hepsi vardı. Ama sözleşme yapan işyeri 1750’ydi. Sayı şimdi 156 bin. Dört ayda oldu bu. Kriterimiz iş sağlığı kültürünün özümsenmesi. Mesele zihniyet...
Eskiden cezalar tedbirden düşüktü
* İşverenlerde mi yaşıyorsunuz bunu?
Öncelikle işverenlerde. İş hayatının üç aktörü var; çalışan, çalıştıran ve mevzuatı yapıp sahayı kontrol eden devlet. Mevzuatımız eksiksiz diyoruz devlet olarak. AB’de ne varsa bizde de var. Kontrol mekanizmamız da çalışıyor. İkincisi, iş sağlığı güvenliği kanununda kanun koyucunun ceza mantığı değişti. Önceden kazalarda tedbirin maliyetiyle yapmayınca ödenecek ceza arasında tedbir lehine dengesizlik vardı. Tedbir pahalı, ceza daha azdı. İşveren de tedbirsizliği seçiyordu. Şimdi tersine döndü. Ceza bire beş gibi.
* Bunu göze alabilen işyerleri var demek ki ama hala. Artırılması gerekmez mi?
Belki ama ülkemiz şartlarında gerek yok. İşyeri sağlık raporu almamışsa bizde ceza bin lirayken Avrupada 8 bin Euro. Hayati tehlike noksanlığında bizim ceza, masrafların yanında hiçbir şey. Avrupada 20 bin Euro. İnşaatlarda da 20 bin Euro.
Sendikalar bunun için hiç greve gitmedi
* Sendikalar işverene ve işvereni denetleyecek olan devlete karşı, iş sağlığının güvenceye alınması için yeterince baskı yapıyor mu?
Valla 34 senelik memurum. 23 yıl müfettişlik yaptım. 6 senedir de genel müdürüm. Hiçbir işçi sendikasının iş sağlığı iş güvenliği noksanlarından veya tedbirsizliğinden dolayı greve gittiğini duymadım. İşverenlerle maaş pazarlığı yaptığı gibi pazarlık yaptığını duymadım görmedim. İş yeri güvenliğini pazarlık konusu yapmalı.
İş güvenliği uzmanı tavsiye eder
* Devletin sorumluluğuna dönelim: 630 bin işyerinden 156 bininde iş yeri uzmanı var. Uzmanın patrona bağlı olması yapısal bir sorun değil mi? Patronuna rağmen neyi ne kadar denetleyebilir iş güvenliği uzmanı?
Bu çok yaygın bir yanlış. İş güvenliği uzmanı veya işyeri hekimi denetçi değildir, danışmandır. İşverenin bilmediği konularda danışması içindir. Mali müşavir gibi, hukuk müşaviri gibi. Uzman işverene “aydınlatma yetersiz, şöyle olmalı” veya “havalandırma uygunsuz, tabandan yapılmalı” deyince görevini yerine getirmiş olur.
ILO’ya göre müfetttiş sayımız yeterli
* Patronun uymasını kim sağlayacak?
Müfettiş. İş güvenliği uzmanını işyeri sahibinin başında kılıçla dikilen adam gibi görmek istiyoruz ama öyle değil. Müfettiş altı ayda, yılda bir gidip denetleyecek bunlar yapılmış mı diye. Oradaki yanlış da şu: İşyeri sahibi diyor ki “müfettiş gelsin, yanlışlarımı o zaman düzelteyim”. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. ILO diyor ki “gelişmiş bir ülkede 10 bin işçiye, gelişmekte olan bir ülkede 15 bin kişiye, gelişmekte olan bir ülkede 20 bin kişiye bir müfettiş normaldir”.
* Türkiye’de durum nasıl?
12 milyon çalışan, bin müfettiş var. 10 bin civarı. Yani gelişmekte olan ülkeyiz. Türkiye’de durum ILO standartlarına uygun. Bu “Sizin işverenleri ikaz etmek için yapacağınız teftişleriniz için gerekli elemanınız var” demektir.
* Evet, ama gelişmiş ülkelerde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili standartlar zaten bir şekilde oturmuş, kültürü oluşmuştur, yılda bir gelen müfettiş de normal olabilir. Bizim gibi hala sistemini rayını sokamamış bir ülkede yılda bir denetim yetersiz değil mi? İşçi güvenliğini işyeri sahiplerinin insafına bırakmamak, onu mevzuata zorlamak için devreye başka ne gibi araç, aktör, faktör sokulabilir?
Bakın dünya uygulamasında bir tane müfettiş bir tane uzman vardır. Uzman iş güvenliğiyle ilgili tedbirleri işyeri sahibine söyler, yerine getirmek getirmemek işyeri sahibinin sorumluluğundadır. İster batıya gidin ister doğuya, bu böyledir. Saniyeleşmiş ülkelerdeki genel bakış “işyerinden işveren sorumludur” şeklindedir. İşyeri açıyorsanız kuralına göre yapmak zorundasınız.
Müfettişin, bilirkişinin teftişi olmaz
* Müfettişleri kim denetliyor peki?
Denetimin denetimi çok uzar. Güvensizliğin sonu yoktur. Güvenmek durumundasınız. Aksi ispat edilene kadar. Müfettiş denetledi, tuttu tutanağı kapattı. 6 gün içinde direkt mahkemeye gidersiniz. Mahkeme bilirkişi tayin eder. Bilirkişi “müfettiş doğru tespit etmemiş” veya “müfettiş haklı” der. İşte üst denetim. Bilirkişi heyetini kim denetleyecek? Sürer gider o. Olmaz.
Bilirkişi ‘kusursuz’ dedi, 68 kişi öldü
* Ben ikna olmadım. Suistimale karşı üst denetim mekanizmasının işlemesi gerekir?
Acı bir örnek vereyim. Bir madende müfettiş noksan buldu, ocağı kapattı. İşveren mahkemeye gitti. Bilirkişi heyeti “müfettiş kararı yanlış” dedi. Bir ay sonra orası patladı ve 68 kişi öldü. (7 Şubat 1990’da Amasya Yeniçeltik... F.Ö).
* O zaman bilirkişi heyetlerinin de işyeri sahipleriyle ilişkisini takip etmek gerekiyor.
Bilirkişiyi atamak hâkimin inisiyatifindedir. İşverenlerimiz ben bu insanların hayatını korumakla mükellefim diye hissetmeli. Mesele burada: Yoksa 36 tane yönetmelik çıkarmışım ben. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkarmış Meclis. Teftiş Kurulu 500 sosyal müfettişini harıl harıl sahada gezdiriyor. 93 bin uzman yetiştirmişiz.
Patron uzmana ispiyoncu gibi bakıyor
* İş güvenliği uzmanlarının yazdıkları raporların bir kopyasını Bakanlığa ulaştırması denetim için patron üzerinde etkili olmaz mı?
Var zaten. İş güvenliği uzmanları çalıştıkları yerlerde hayati risk taşıyan durumlar olduğunda Bakanlığa bildirebilir diye bir hüküm var. Şu an işverenler hop oturup hop kalkıyor “bizi ispiyoncularla çalışmak zorunda bırakıyorsunuz” diye.
Dünya böyle işyerlerini 50 yıl önce terk etti