Mustafa Karaalioğlu, ölçü ve nezaket çerçevesinde, “mahalle baskısı” diye yazmış, Şahan Gökbakar’a sallayan arkadaşları mahcup düşürmeye çalışmış.
Olmuş mu?
Olmuş da, “mahalle baskısı” hafif kalıyor bence.
Terbiyesizlik...
Düpedüz terbiyesizlik...
Emek’in masuniyetini savunabilirsiniz, “varsın devlet zarar etsin, pis kapitalistler de para kazanmasın” diyebilirsiniz, Taksim meydanını Kâbe’yle eş tutabilirsiniz (nitekim “Kâbe’de de tadilat var, niçin ziyarete kapanmıyor?” diyen öğretim üyeleri çıktı), “Ben tepişmemi Taksim’de yaparım, Kazlıçeşme’ye dönüp bakmam, gerisini BOP Eşbaşkanı düşünsün” diye şarlayabilirsiniz, “İşçi Bayramı” adı altında 27 Mayıs provaları yapabilirsiniz, İstanbul’da yaşayan 15 milyon insanın güvenliği için kurulmuş mobese kameralarına “devrim adına” saldırabilirsiniz (bu aklı, ulusalcı görüşleriyle temayüz etmiş Serdar Akinan isimli bir zat verdi), otobüs duraklarını parçalayabilirsiniz (ki, emekçi halkımız otobüslere binemesin), cam çerçeve indirebilirsiniz, rezalet çıkarabilirsiniz...
Kısacası, her melaneti işleyebiliriniz.
İşliyorsunuz da nitekim.
Müsaade edin de, birileri de sizden farklı düşünsün.
Hayır, düşünemez.
Kaç gündür yayın mecralarında, Emek Sineması ve 1 Mayıs konusunda karşıt görüşleri dile getiren Şahan Gökbakar’a sallayan (ne sallaması, düpedüz hakaret eden) yazılar okuyorum.
Neredeyse, “fırıncıya söyleyin, ekmek vermesin” diyecekler.
Önce bir Hürriyet yazarı yazdı.
Daha doğrusu, “seriye bağladı...”
Henüz sakinleri arasına girdiği “mahallesi” adına ucuz, çirkin, şahsi, bel altı saldırılarda bulundu
Özetle, “Şahan Gökbakar bu utançla yaşayacak” demeye getirdi.
Şahan niye bu utançla yaşayacakmış?
Senden farklı düşündüğü için mi?
Sen “e-muhtıra destekçiliği” yapacaksın, AK Parti hakkındaki kapatma davasını aleni bir sevinçle karşılayacaksın, “Anayasa yapılırken şu 5816 meselesi de ele alınsın” şeklinde cehalet kokan yazılar yazacaksın, utanmayacaksın, Şahan Gökbakar “Emek Sineması ve 1 Mayıs konusunda sizden farklı düşünüyorum” dedi diye utançla yaşayacak...
Öyle mi?
Bir Radikal gazetesi yazarı da (ismi Uğur Vardar, sinema eleştirmeniymiş) Şahan Gökbakar’ı “yandaş izler” bırakmakla suçluyor.
Hadi “Recep İvedik” filan gibi aşağılamaları ve “sınıfsal terbiye girişimlerini” bir kenara bırakalım.
Bir de utanmadan tehdit ediyor: “Bundan böyle Şahan Gökbakar’ın herhangi bir projesinde yer alacak sinema emekçilerinden ‘genç yetenek’in (yani Şahan Gökbakar’ın) ‘Emek’in bayramında söylediklerini hatırlamalarını, akıllarının bir köşesinde yaptığı yorumları bulundurmalarını isteyeceğim.”
Hani her türlü fikre saygılıydınız?
Hani farklılıklar ve karşıtlıklar zenginliğinizdi.
Hani bir çiçek açsın bin fikir yeşersindi?
Hani en olgun, en tahammüllü, en demokrat, en hoşgörülü sizdiniz?
Bu mudur?
Sonunda geleceğiniz yer tehdit, şantaj, kolpa mı olmalıydı?
Sen “nefret edileni engelleme yolu” olarak e-muhtıralardan, kapatma davalarından, ulusalcıların ve Kemalistlerin yaratacağı oldubittilerden medet umuyorsun.
Bırak başkaları da “Bu iş doğru değil” diyebilsin.
Sen “Emek kutsaldır. Yıkılamaz. Beyoğlu’nun levanten tarihi, benim tarihimdir” diyorsun.
Bırak başkaları da, “Emek niçin kutsal oluyormuş?” diyebilsin.
Sen, “Anayasa yapanlar şu Atatürk’ü Koruma Kanunu’na da bir el atıversinler” diyorsun, böyle söyleyebilme cesareti gösteriyorsun.
Bırak başkaları da, “Atatürk’ü Koruma Kanunu’yla anayasanın ne alakası var birader?” diyebilsin.