Hüseyin Aygün’ü severim. Beğenirim de... Farklı bir siyasetçidir. Dobradır. Doğrularının takipçisidir ve biraz da tok satıcıdır.
Aslında “tok satıcıydı” demem gerekiyor.
Kendisine milletvekilliği teklif eden Kılıçdaroğlu’na şuna benzer şeyler söylediği rivayet olunuyor: “Ben ters adamım, sosyalistim, radikal görüşlere sahibim, Dersim konusunda çalışmalar yapıyorum, benim ismim sizi sıkıntıya sokmasın!”
Kılıçdaroğlu, “Olur mu öyle şey? Biz seni olduğun gibi kabul ediyoruz” diyor ve mutlu izdivaç gerçekleşiyor. Halaoğlu Hüseyin Aygün böylece CHP Tunceli milletvekili oluyor.
Halaoğlunun bu müdanasız ve tok satıcı tavrı ne zamana kadar sürdü?
Geçen seneye kadar...
Farklılığını sürdürüyor, dobra adam nitelemesinin hakkını veriyor, arada sırada ters çıkışlar yapıyor (karşıt barikatlardaki Salih Mirzabeyoğlu ve Tuncay Özkan’ın hukukunu savunmak gibi), bazen şaşırtıcı ve kendisine yakışmayan demeçlere imza atıyor (başörtüsü aleyhinde konuşmak gibi), çözüm sürecine “destek verir gibi” yapıyor ama Dersimsöz konusu olunca yutkunuyor, dobralığından eser kalmıyor.
Hani “Dersim konusunda çalışmalar yapıyorum, bu durum sizi sıkıntıya sokmasın” demişti, Kılıçdaroğlu’ndan da “Biz seni olduğun gibi kabul ediyoruz” cevabını almıştı ya...
Olduğu gibi olmak istiyor ama olamıyor.
Çünkü Hüseyin Aygün artık “olduğu gibi” biri değil.
Kırılgan. Çekingen. Temkinli. Hatta nasıl derler (“korkak” demek istemiyorum), idare-i maslahatçı.
Bakın ne yapmış?
Tunceli ilinin adının “Dersim” olarak değiştirilmesi için kanun teklifi vermiş.
Diyeceksiniz ki, “Kırılganlık bunun neresinde? Adam çatır çatır kanun teklifi vermiş işte. Daha ne?”
Kırılganlık şurada:
Hüseyin Aygün zaman zaman “Dersim” konusunda çıkışlar yapıyor. Cesur laflar ediyor. Partisini sıkıntıya sokuyor. Ama bir süre sonra fikri takip yapmaktan vazgeçip zuhurata tabi oluyor.
Hüseyin Aygün’e şunu sormak isterim:
Emin misiniz?
Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesi görüşünüzde ısrarlı mısınız?
Teklifinizin takipçisi olabilecek misiniz?
Sonuna kadar gidebilecek misiniz?
Bence gidemeyeceksiniz.
Bir süre önce, “Dersim’e ve Seyit Rıza’ya iade-i itibar” için kanun teklifi hazırlamıştınız.
Sonuna kadar gidemediniz.
Teklifiniz partinizce, yani CHP Grubu’nca reddedildi.
Üstelik, partinizin genel başkanlığını Dersimli bir Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu yapıyor... Kendisi halen bu görevdedir ve “Dersim’de olup bitenleri devrimin tarihsel meşruiyeti içinde” olağankarşılamaktadır.
Şunu demek istiyorum:
Muarızınız olan Erdoğan Dersim konusunda özür dilerken, siz bu meseleleri parti içinde konuşamıyorsunuz bile... Kılıçdaroğlu’nun konuşma yasağını hatırlayın... Sanırım size de “Nerden çıktı bu Seyit Rıza ve iade-i itibar?” diye fırça atmıştı. Hadi fırça ağır oldu, “uyarmıştı” diyelim. Siz de galiba teklifinizi geri çekmiştiniz.
Bir kez daha soruyorum:
Emin misiniz?
Çünkü başörtüsü karşıtlığınızı ve Tuncay Özkan’ı sahiplenişinizi alkışlayan, “Bravo Hüseyin Aygün, işte budur” diyen Maocu Kemalist kesim, hazırladığınız kanun teklifinden sonra şöyle “yorumlar” yayınlamaya başladı: “Bu adamı ve bunun gibileri hâlâ Türkiye Cumhuriyetini kuran partide tutanlar, Cumhuriyeti kuranlara ve kurucu felsefeye karşı ihanet içindedirler. Çağdaş devlet yapısına isyan edenlere kahraman gözüyle bakanların bu partide yeri olamaz, olmamalı. Gitsinler başka yerlerde yapsınlar mücadelelerini.”
Evet Hüseyin Bey?
Emin misiniz?
Kanunun teklifinin gerekçesinde, ilaveten, “Dersim’in Kızılkilise ilçesinin nasıl Nazımiye’ye dönüştürüldüğünü” anlatıyorsunuz.
Ki, asıl şenlik burada...
Kızılkilise “hürriyet” ilan edildikten sonra, yani İttihat ve Terakki döneminde Nazımiye’ye dönüştürüldü. CHP bu partinin sülbünden gelmektedir. Siz daha iyi bileceksiniz...
Dersim ise, “çağdaş uygarlık düzeyini” yakaladığımız Cumhuriyet döneminde Tunceli oldu.
Siz “hak iadesini” gericilerden bekliyorsunuz.CHP’nin iktidarına kadar sabredemediniz.
Hakkınız da var.
Nasıl ki “partinizin katliamları” konusunda özür dilediler, bu işi de galiba yine “gericiler” yapacak.