Murat Menteş, genç bir romancıdır. Yeni Şafak gazetesinin yazarıdır.
Şairdir de...
Bir vakitler arkadaşlık etmiştim. Hakkında olumlu yazılar yazmıştım. Bunlar arşivde kayıtlıdır. Meraklısı internetten ulaşabilir.
Şimdi görüşemiyoruz.
Daha doğrusu görüşmüyoruz.
Kendisini bilmem, benim içinden gelmiyor aramak.
Hayır, Gezi Parkı eylemlerinde “eylemci çocukları” yücelten, idealize eden, dünyanın en masum varlıklarıymış gibi gösteren yazılar yazdığı ve mahut kalkışma lehinde “enteresan ve orantısız bir coşku” sergilediği için değil.
Burada zikretmemin yakışıksız kaçacağını düşündüğüm bir davranışından (davranışlarından) dolayı içimden gelmiyor aramak.
Bu meseleyi aramızda konuşabilirdik ama bunu yapmak da içimden gelmiyor.
Benim açımdan kapanmış bir meseledir bu...
Kapanmıştır. Bitmiştir. Herkese “güle, güle”dir.
Bu yazıyı da, birilerinin Murat Menteş’e bir hususu hatırlatması gerektiğini düşündüğüm için yazıyorum. Aynı zamanda kırgınlığımı bildirmiş oluyorum.
Mesele şu:
Murat Menteş bir yazı yazdı.
Başlığını da “Mustafa Keser’in Askerleriyiz” koydu.
Bu yazı çok konuşuldu.
Çok alkışlandı.
Eylem yanlıları tarafından da “örnek yazı” ilan edildi.
Menteş, “örnek yazısının” girişinde, Başbakan Erdoğan için sarf edilen “yedirmeyiz” ifadesini eleştiriyor, “saygın bir kişi hakkında” mecaz kastıyla “yedirmek” gibi kaba bir tabirin kullanılamayacağını söylüyordu.
Bunu söyleyip geçse, bu yazıya gerek kalmayacaktı.
Başka şeyler de söylüyordu.
Daha doğrusu, Başbakan’a sahip çıkan kişilere saydırıyordu.
Hem de çok çirkin, çok kaba benzetmeler kullanarak...
Mesela, “danışmanları, yardakçıları” diyordu, “patolojik bir evreye ulaşan yalakalık” diyordu, “doludizgin dalkavukluk” diyordu, “kepazelik destanını yazanlar” diyordu, “kehanetler aptalca” diyordu, “blöflü tafra” diyordu, “ahlakı ve zekayı ıskalayanlar” diyordu, “evet efendimci yalaka dindar nesil” diyordu, “edepsizler” diyordu...
Uzatabiliriz.
Etrafı yakıp yıkan, en ağza alınmayacak küfürlerle “değerlere” saldıran Gezi Parkı eylemcileri için kullandığı eleştiri cümlesi ise şuydu: “Eylemlerde provokasyon yok mu? Var. Küfürler uçuşuyor mu? Evet, uçuşuyor.”
Bu kadar...
Menteş’in eylemcilerle ilgili eleştirileri bu iki kokmaz bulaşmaz cümleyle sınırlı.
Evet, sadece bu iki cümle...
Saygın bir kişi hakkında mecaz kastıyla “yedirmek” gibi “kaba bir tabir” kullanılamaz.
Kullananların ağzına biber sürelim.
Hatta “yardakçılar”, “patolojik yalakalar”, “doludizgin dalkavuklar” diyelim.
Emrah Serbes’in de takdirini kazanalım.
Peki, aynı saygın bir kişi hakkında “O... Ç... T...” diye pankart açanları ne yapalım? “Çık lan karşıma. Delikanlıysan karşıma çıkarsın...” diyen sokak kabadayılarını hangi sıfatla analım?
Menteş, çok değil, bundan birkaç ay önce yargılayıcı, suçlayıcı ve saldırgan yazarlık tutumundan (“dil yarası”ndan) yakınıyor, olumsuz “dil”in enikonu bulaşıcı olduğunu, bundan doğacak düşüncenin öyle kolay kolay değişmeyeceğini ve saygın sayılamayacağını söylüyordu.
Kısacası, nezaheti savunuyordu.
Hemen hatırlatalım:
Bu ülkenin seçimle gelmiş Başbakan’ını “Çık lan karşıma. Delikanlıysan karşıma çıkarsın” sözleriyle tahkir eden kişi Emrah Serbes’tir.
Behzat Ç. adlı dizinin yazarıdır.
Murat Menteş’e göre dünyanın en büyük yazarıdır.
Bana göre de “terbiyesiz” bir adamdır.
Merakımı mucip olan husus şu:
Başbakan hakkında “yedirmeyiz” gibi kaba bir ifade kullanan (kendi ifadesiyle) “yardakçılar” için dağarcığından “orijinal tahkir cümleleri” çıkaran Murat Menteş, yakın arkadaşı Emrah Serbes’in “lan” ifadesini hangi tahkir cümleleriyle karşılayacak?