Anadolu Ajansı’ndan Yusuf Karadağ vasıtasıyla tanıdım Avukat Özlem Akgüç’ü. Antalya’da sevilen, popüler, genç bir kadın olarak değişik sosyal aktivitelerle göze çarpıyordu. Radyocu, sivil toplumcu, Antalya spor camialarıyla iç içe, siyasette gençliğin nabzını tutan, ele avuca sığmayan renkli bir kişiliği vardı Özlem’in.
Onu Katar Rallisindeki şampiyonadan tanıdınız.
Ona ismiyle hitap edecek kadar yakın hissediyorum kendimi. Hem genç bir meslektaşım olarak hem de yaşadığı hayatın anlamını sorgulayan, meraklı bir ruhu taşıdığı için. Zaten yollarımızı bitiştiren Yusuf Karadağ da onun toplum önünde hemen göze çarpan enerjisinin yanı sıra kalbinde atan arayış nabızlarına dikkat çekmişti.
Tanışmamızdan kısa bir süre sonra bir Kandil günü hediyesi gibi karşıladığım tesettüre giriş hikayesiylede bir masal gibi Özlem’in hayat ritimleri... Sosyal medyada zaman zaman gezi notları bazen futbol yorumları yapan bir kızın, birden bire hayat ve hayatın manası ile ilgili ciddi sorular sormaya başlaması, elbette sarsıcı, ezber bozucu bir tecrübeydi.
Düşünüyorum da bunun hala tam olarak cevabını bulamıyorum, insan niçin ve nasıl inanır? Saat kaçtır mesela inanmaya başladığınızda, bunu hangi inanan tam olarak cevaplayabilir ki? O, birdenbire gelen bir sıçrama gibidir çünkü. Birden kendinizi bir ırmağın içinde buluverişiniz gibi. “
Ses veren çamurun” birdenbire kendi sesini işitivermesi gibidir bu. Zamanını, saatini sorsalar sonradan, söyleyemezsiniz. Çünkü bu sevmek gibidir. Sanki en başından beri o denizde yüzüyormuşsunuz, onu ilk günden beri tanıyormuşsunuz gibi gelir size... İnanmanın matematiği yok. Çünkü inanmak sayılarla hesap edilecek bir formülasyonu altüst eder her seferinde...
***
Peki ya ibadet etmek?Yani inandıktan sonra, kulluğa dair iz ve delilleri niçin taşımak isteriz üzerimizde, alnımızda, bileklerimizde, avuçlarımızda, ayaklarımızda, tebessümümüzde, okşadığımız başlarda, paylaştığımız ekmek kırıntılarında, parmak uçlarımızda bile...
Niçin taşmak isteriz inancımızın izlerini? Bir kadın niçin örtünür mesela?
Nişanlılar, sözlüler niçin yüzük takarlar? Çocukluk arkadaşlarınızın fotoğrafını niçin saklarsınız yıllar içinde sararıp solsa da? Bir anne için çocuğunun ilk patiği niçin vazgeçilen çöpler arasına girmez asla? Büyükannenizin Kuranı Kerim okurken sayfalar arasına iliştirdiği tavus kuşu tüyü niçin 110 yaşındayken bile en yeni hatıralarınız arasındadır?
Sevmek, unutmamak ve hatırlamak, hep akılda tutmaktır çünkü.
Sevmek, inanmaktır.
Avukat Özlem Akgüç’ün hıphızlı bir tempoyla yaşadığı hayatı bir kandil günü İslami tesettürüyle yaşamaya karar verişi beni çok etkilemişti. O geceyi unutamam.
Bizi yüzümüzü hiç görmeden, el ele hiç tutuşmadan “kız kardeş” kılan “o” şey harikuladeydi. Siz hiç tanımadığınız bir kız için dua ettiniz mi? Sanki onu yüz yıldır tanırmışsınız gibi geldi mi hiç size?
İslam dendiğinde beni en çok etkileyen şeydir bu; samimiyet, sevgi, nezaket ve dünyanın en kalabalık ailesinin bir evladı, kardeşi oluvermek. Birdenbire...
Danıştay’ın başörtülü avukatlar hakkında açtığı kapı haberini alınca, ilk aklıma gelen kişilerdendi Avukat Özlem Akgüç. Kendisine “Haydi Özlem Antalya Mahkemeleri seni bekliyor” dediğimde, Özlem’in sesi Katar’dan çıktı... Katar’daki ralliye katılmış arkadaşı Burcu Çetinkaya’ya co-pilot olarak. Arabalarında “Suriye için Yardım” afişleri var.
“Ha bi bu kusur kalmıştı” diyenleriniz olabilir. Hz. Aişe’nin deve yarışlarına olan merakını söylemeyeceğim merak etmeyin. Siz asıl hukuk rallisinde görün Özlem’idiyeceğim. Birdenbire olan her şeyin ipucu, taa... “ çamurun ses verdiği” ilk güne kadar gider. “İster istemez gelin ikiniz de” dedi Rab, Yer ile Gök’e. İkisi de “isteyerek” ve “derhal” ve “aniden” geldiler “yan yana”...