Muhteşem Yüzyıl dizisinin oyuncusu Meryem Uzerli, “tükenmişlik sendromu” illeti yüzünden Almanya’da tedavi görüyormuş. Diziye ara verdiği, gerekirse diziyi bırakacağı söyleniyor.
Bazıları da, para koparmak için “hastayım ayağına yattığını” ileri sürüyor.
Bilemeyeceğim.
Diziyi izlemiyorum.
Meryem Uzerli’yi de tanımam.
Dolayısıyla, bırakması durumunda dizinin ne kadar etkileneceği konusunda bir fikir ileri süremeyeceğim. Herhalde başka bir oyuncuyla devam ederler.
Mutlaka öyle yaparlar.
Ben daha çok “tükenmişlik sendromu”na takıldım.
Ne cins bir hastalık bu?
Sürmenaj gibi bir şey mi?
Hep aynı işi yapmaktan, hep aynı sözcüklerle konuşmaktan, hep aynı replikleri yinelemekten ve bütün bu işleri mahdut zamanlara sığdırmaktan kaynaklanan bir tür “bıkkınlık” hali mi?
Bu mu?
Böyleyse, hepimiz bu illetin pençesinde kıvranıyoruz demektir.
Dolaysıyla, hepimiz Meryem Uzerli’yiz...
Dün İsmet Berkan’ı okuyunca bende de tükenmişlik sendromu başladığı duygusuna kapıldım.
İsmet böyledir zaten...
İnsanın ömrünü yer.
Bunu usul usul, sezdirmeden, üstelik “suret-i hak”tan görünerek yapar.
Mesela, hep aynı lafları sarf ettirir adama... “Bir dakika yahu! Bu işin böyle olmadığını defalarca yazmıştım, İsmet de böyle olmadığını idrak etmiştir artık” dersiniz, gönül rahatlığıyla başka bir konuya geçersiniz ama İsmet öyle bir laf eder, öyle bir itiraz geliştirir ki, birden aynı şizofrenik döngü içinde bulursunuz kendinizi. Ve tükenirsiniz.
Malum süreçte (28 Şubat’ta) bunu çok tecrübe ettik...
Bakın dün ne yazmış: “Biliyorum bu içki düzenlemesinden sıkıldınız ama ben meselenin sadece içkiden ibaret olmadığını, hatta içkinin tali olduğunu, esas arkada yatanın önemli olduğunu düşünenlerdenim. (....) Mesele, bence bir ahlakın diğer ahlaklardan üstün tutulması, herkesin o ahlaka uygun davranması için devletin yasalarının devreye sokulması meselesidir.”
Böyle diyor...
Sonra bu görüşünü açıyor ve içinde “Yahudilik”, “ahlak”, “şabat”, “dine dayalı toplum düzeni”, “öldürmeyeceksin”, “hoşgörü”, “Cuma namazı” ifadelerinin geçtiği birtakım karışık cümleler kuruyor.
Ne demeye çalışıyor?
Belli değil.
Mesele çok basit oysa...
Devlet diyor ki, “İsmetçiğim! İçeceksen, içkini saat 22.00’den önce temin et. Olur olmaz saatte çocuğu bakkala gönderme. Ayrıca bakkalda içki satılmaz. Bu alışverişi Tekel Bayii’nde yapacaksın. Bu kurala sık sık yolunu düşürdüğün Amerika’da, İngiltere’de, İsveç’te, İsviçre’de uyuyorsan; Türkiye’de de uyacaksın.”
Devlet ayrıca şunu söylüyor: “Sen Türkiye’de yaşadığına dua et. Hiç değilse gece yarısı içecek mekan bulabiliyorsun. İngiltere’de olsaydın, saat 23.00’ten sonra açık bir tek bar ve restoran bulamazdın...”
İsmet ne diyor?
Kurnaz ve külyutmaz olduğu için hemen meseleyi çakıyor: “Bu işin arkasında başka bir iş var...”
Bu işin arkasında ne gibi bir iş var İsmetçiğim?
Açıkla da bilelim.
Din devleti mi kurulmaya çalışılıyor?
Devlet içki satışına düzenleme getirerek, ayrıca ne gibi bir “ahlak” dayatmış oluyor?
Lozan’da içki satışı saat 20.00’den sonra yasak?
İsviçre de din devletine mi gidiyor?
Ne oluyor?
Derhal açıkla... Tüketme adamı...