Levent Kırca İşçi Partili olabilir... Perinçek “yandaşlığını” törenle taçlandırabilir... Hatta “Partim karar alsın. CHP’ye oy veririm” diyebilir...
Ama başkaları AK Partili olamaz.
Tufan Türenç CHP’li olabilir. İsmini bu partinin muhtemel milletvekili adayları arasına yazdırabilir. CHP kongresinde çoraplı ayaklarıyla masaya fırlayıp “Bravo Kılıçdaroğlu” diye alkış ve tempo tutabilir...
Ama başkaları AK Parti binasının önünde bile geçemez.
Tarık Akan, “Babam diyor ki, 27 Mayıs iyidir, 12 Eylül kötü... Menderes’i idam eden 27 Mayıs bu yüzden devrimdir” diyebilir.
Ama başkaları, “Darbenin iyisi kötüsü olmaz koçum. Bütün darbeler kötüdür” diyemez.
Ataol Behramoğlu 28 Şubat’ı savunabilir, tankların Sincan’da yürümesinde “ilericilik” vehmedebilir...
Ama başkaları 28 Şubat’ı eleştiremez.
Ahmet Hakan Coşkun “Kılıçdaroğlu müthiş bir siyasetçi... Muharrem İnce harikulade bir hatip...” diyebilir.
Ama başkaları, “Erdoğan da fena değildir” diyemez.
Orhan Alkaya ve avenesi, bir tiyatro yazarı olmayan Nazım Hikmet’siz perde açmaz, 30 yıl boyunca “Toros Canavarı” oynar, yazarının bile “utanç duyuyorum” dediği “Rosenbergler”den şaşmaz...
Ama başkaları, “Biraz da Necip Fazıl oynasanız... Arada sırada Nuri Pakdil’e yer verseniz” diyemez.
Mehmet Yakup Yılmaz, parçalı köşesinde günde üç adet AK Parti karşıtı yazı yazar. Başbakana çakar. Bakanlara giydirir. Cumhurbaşkanına hakaret eder (Cumhurbaşkanının bir demecinden mülhem, “Yağdı yağmur, çaktı şimşek” diye örtük bir hakaret yazısı döşenmişti.)
Ama başkaları “Bu hükümetin de başarılı icraatları var” diyemez.
Hürriyet, Cumhuriyet ve Aydınlık gazetesi yazarları bazı darbelerin, bazı muhtıraların, bazı cuntaların yanında durur, kimse onlara “darbe yandaşı, muhtıra yandaşı, cunta yandaşı” demez.
Ama başkaları meşru siyaseti bile destekleyemez.
Emre Kongar keçi sakalıyla kamusal alana sızabilir.
Ama başkaları başörtüsüyle kamusal alanın yüz metre yakınından bile geçemez.
Zülfü Livaneli, çok partili parlamenter sistemi “karşı devrim süreci” olarak tanımlayabilir.
Ama başkaları “Karşı devrim sürecini sonlandırdığı söylenen 27 Mayıs illegal bir harekettir, Menderes ve arkadaşlarının asılması cinayettir” diyemez.
Nuray Mert, “Hükümet duble yollarla bölgeye şiddet götürecek” diyebilir.
Ama başkaları, “Sen önce 1930’lu yıllarda bölgeye şiddet götürenlerin hangi yolları yaptığına, hangi köprüleri inşa ettiğine bak” diyemez.
Yine Ahmet Hakan Coşkun, PKK-BDP karışımı düğünde halay çekebilir.
Ama başkaları bir AK Partilinin nikâhında konuk bile olamaz.
Mustafa Kemal ve İsmet Paşa, ülkeyi “kuvvetler birliği” ilkesine göre yönetebilir. Bu son derece doğaldır.
Ama başkaları, “Kuvvetler ayrılığı ilkesi yargı lehine bozulmuştur” diyemez. Dediği an, faşist, diktatör, padişah olur...
Bazı öğrenciler, molotof kokteylli, taşlı sopalı “protesto gösterileri” düzenleyebilir... Bunun adı ilericilik, devrimcilik, ulusalcılık olur.
Ama başkaları “Bu tedhiştir. Böyle protesto gösterisi olmaz” diyemez.
Hülasa...
CHP’ye oy veriyorsanız, kendinizi “devrimci” ya da “ulusalcı” olarak tanımlıyorsanız, bazı darbeleri destekliyorsanız, bazı muhtıraların peşinden koşuyorsanız, faşistlere “özgürlük” istiyorsanız, bir de hangi “devlete” hizmet ettiği belirsiz Hürriyet gazetesinde çalışıyorsanız, size havada ve karada ölüm yok.
Başkalarında “nakısa” görülen hususlar, sizin için “hak”tır...