Suriyeli düşünür Cevdet Said, dünya çapında bir mütefekkir. Eserleri dünya dillerine çevrilmiş, sadece İslam coğrafyalarında değil, Batı’nın da yakınen ve ilgiyle takip ettiği bir yazar. Pınar ve İnsan yayınlarına ne kadar teşekkür etsek az, Said’i dilimize aktardıkları için.
Cevdet Said, Golan Tepelerinde sürdüğü mütevazi hayatı terk etmek zorunda kaldı. Artık o da Türkiye’deki Suriye muhacirlerinden. Kardeşini son saldırılarda kaybettikten sonra, yirmiye yakın akrabasıyla birlikte İstanbul’a geçti. Seksen yaşlarında bir delikanlı diyebilirim onun için. Çerkezlere has dinamizm ve heyecan, etkileyici hitabetiyle bütünleşince insan onu hayranlıkla dinliyor. Geçen hafta sonu Hilal Tv’de Resul Tosun’la birlikte ağırladık Üstad Cevdet Said’i. Onu dinlerken, sanki Mehmet Akif’i dinliyormuşum hissine kapıldım. Kuranı Kerim’i yeniden okuyup, çağın içinde yeniden anlamayı önerdiği için sanırım. Ezberlere, klişelere, günlük politikaya yaslanarak değil hakikati keşfetmek ve selamet adına okumak Kitabı...
“Ademin Oğlu Habil Gibi Ol” kitabıyla alışkın olduğumuz “savaş” problematiğini yeniden düşünmeye çağırıyor mesela. Silaha ve silahlanmaya karşı bir düşünür Said, bu yüzden “Müslümanların Gandhi’si” diye tanınıyor. “Silah, necistir” diyor gayet açık bir şekilde. Resul Tosun “Suriyeli Muhaliflerden mi yanasınız Esed’den yana mı” diye sorunca, sağ işaret parmağını havaya kaldırarak “Ben Allah’tan yanayım” dedi. Suriye’deki otoriteryen rejime elbette karşı bir alim Cevdet Said. Üstelik bu muhalefeti yeni bir şey değil, Baba Esed zamanında uzun yıllar hapis yatmış bir aydın. Yani Suriye’deki baskı rejiminin eski bir mağduru. Fakat Suriye’deki muhalefeti de eleştiriyor Cevdet Said, “zalimle bir farkı olmalı Müslümanın” diyor. Onun bu cümlesini Begoviç’in, “Sırplar gibi cevap veremeyiz, bizim onlardan bir farkımız var” cümlesiyle birlikte düşünmenizi rica ediyorum ben de.
***
Cevdet Said, özgürlük ve akıl meselesinde cesur fikirler sürüyor. “Rüşd” ve “Gay” kavramları çerçevesinde, “Dinde zorlama yoktur” kaidesiyle tarif ettiği “özgürlük”, imanın ancak hür bir akılla anlam kazanabileceğine yaptığı vurgu önemli. Batı’nın “özgürlük” ve “akıl” dediği kavramların arkeolojisinde yatan “seküler” tepkinin elbette farkında. Eserlerinde hiç de kompleks duymadan atıf yaptığı; demokrasi, özgürlük, akıl gibi kavramların, Batı’daki karşılıklarıyla aynı olmadığını da biliyor... İlk işittiğinizde Batının ürettiği bu kavramlara karşı oldukça iyi niyetli birisi zehabına da kapılabilirsiniz. Hatta kavram kargaşası veya eklektik bir olumlama gibi de gelebilir Said’in teklifleri. Ama mezkur kavramların Batı’nın tekelinde olmadığını ve insanlığın genel tecrübesi olarak yeniden tanımlanması gerektiğini vurguluyor. Bu yönüyle kelimeleri statik olmaktan çıkarıp her çağda yeniden okumaya dayalı bir metodolojik teklifi var Cevdet Said’in... Pratik bir örnek verdi mesela: “Başbakanınız Tayyip Erdoğan Davos’ta söylediği One Minute’le, Birleşmiş Milletler ve dünyaya demokrasinin ne olduğunu öğretti” dedi.
Üniversite eğitimini ve Felsefe doktorasını tamamladığı süreçte Malik bin Nebi’den çok etkilendiğini, Said-i Nursi’nin düşünsel metodu ve izlediği muhalefet yöntemini takdir-i şayan bulduğunu söyledi. “Kardeşler arasındaki ihtilaflarda silah çekilmez, kardeşler biri birini vuramaz. Said Nursi’nin müspet hareket etme metodunu benimseyen Müslümanlar, ülke içerisinde bir denge unsuru oldular, kavgaların önüne geçmeye çalıştılar, muvaffak da oldular” dedi.
Cevdet Said’in “rüşd” kavramı yanı sıra üzerinde durduğu kelimelerden birisi “kanaat”. Maun süresini dikkatle okumadığımızı, yetimlerin ve yoksulların durumunu düzeltmek konusunda yeterince çalışmadığımızı söyledi. Etkileyici ve sarsıcı bir düşünür Cevdet Said. “Kadınların kalbi daha yumuşak olduğu için beni daha iyi anlıyorlar” dedi bana gülümseyerek...