Profesör Baskın Oran, “Erdoğan’ı dengeleyecek/frenleyecek” yeni mekanizmalar üzerinde fikir egzersizleri yapadursun, çözüm sürecinde yeni aşamaya gelindi.
Bundan sonra çekilme değil, “silah bırakma” konuşulacak...
Uykunuz kaçsın.
Ben söylemiyorum... Serhildan’ın değirmenine su taşıyıp 50’ye yakın insanın ölümüne neden olan “şahin arkadaşlar” söylüyor.
Peki, Erdoğan nasıl dengelenecek/frenlenecek?
Profesörün tarihten süzerek getirdiği örnekler üzerinden yaptığı değerlendirmeye göre, ileride “burjuvazi” niteliği kazanacak Anadolu sermayesi bir gün bu gidişe “dur” diyecek... Bunun nasıl olacağını ayrıntıya dökmüyor.
İleride burjuvazi niteliği kazanacak (yani TÜSİAD’laşacak) yeni sermaye hangi kazanımlarını tehlikede görecek de, bir gün bu gidişe dur deme gereği duyacak? Ayrıca hangi gidişe? Nereye gidiyoruz ki? 1000 odalı sarayların inşa edildiği amansız bir mutlakiyet rejimine mi? (Sizinkiler iktidara geldiğinde o 1000 odalı sarayı ODTÜ’ye verecekmiş. Bence Genelkurmay Başkanlığı’na devretsinler. Devri iktidarınız “cuntalaşmalara” meydan vereceği için, harika darbe planları yapılır o odalarda... “Halkı merkeze yaklaştırmama” esasına dayalı mükemmel darbeleriniz vardı...)
Erdoğan’ı dengeleyecek/frenleyecek unsurlardan biri de Davutoğlu olabilir mi?
Bunu bir başka profesör söylemiş. Yani, parti içinden birileri, Davutoğlu’na karşı çıkıyormuş gibi yaparak, “Erdoğan’la ödeşme” yolunu benimseyecek. Bu da bize şunu gösterecek: “Yeni muhalefet ancak AK Parti içinden çıkar...”
Hayır, öyle olmayacakmış...
Erdoğan’ı dengeleyecek/frenleyecek yegane unsur, yine Erdoğan’ın kendisi olacakmış.
Erdoğan, çünkü, öyle fütursuz, öyle dengesiz hareket ediyormuş ki, bir gün gelecek, kendi kendini mahvedecekmiş.
Bu “kendi kendini mahvetme” sürecinde karşımıza çıkacak olayları sıralıyor profesör... Daha doğrusu, bazı imalarda bulunuyor.
Kendisi örtük cümlelerle geçmiş. Sevabına ben özetleyeyim:
Padişahlığa gidiyoruz. Bu durum dünyanın gözünden kaçmıyor.
Bir dönem Batı’yla yakınlaşmıştık, şimdi hızla Batı dairesinden kopuyoruz.
Bu durum da dünyanın gözünden kaçmıyor.
Daha da önemlisi şu:
Dünya bizi İhvan hareketinin bir şubesi gibi görüyor.
Profesöre şunu söylemek gerekir: “Dünyanın bizi böyle görmesi için siz de elinizden gelen her melaneti sergiliyorsunuz. Barıştan korkan liberallerinizle, gayrı memnun sermaye kuruluşlarınızla, paralel destekçilerinizle...”
Peki, dünyaya böyle görüntüler veren Erdoğan’ı dengeleyecek/frenleyecek mekanizma ne olabilir?
Sandıkla alt edilemeyene uygulanan tarife burada da geçerli olacak mı?
Bunu bizim ferasetimize bırakıyor profesör...
Belki yeni bir Gezi? Yeni bir “yargı darbesi” girişimi? Bize çok acı çektirecek ama sonunda demokrasiye ulaştıracak bir altüst oluş? Türkiye’yi iç savaşın kanlı cehennemiden geçirecek yeni bir serdilhan? Belki de yeni bir sermaye kalkışması?
Olabilir mi?
Profesör Baskın Oran, dengelenmesi/frenlenmesi elzem Erdoğan’a Mustafa Kemal’le Abdülhamit arasında bir yer tayin etmiş: “İkisinin de olumsuz özelliklerini taşıyor...”
Ben de şunu söylüyorum:
İkisinin de olumsuz özelliklerini taşıyan Erdoğan döneminde barışı konuşuyoruz.
Dersim’i konuşuyoruz...
İttihatçı kırımını konuşuyoruz...
İkisinin de olumsuz özelliklerini taşıyan Erdoğan modern cumhuriyetinizin tüm ezberlerini bozdu.
Bozmaya devam ediyor.
Bundan sonra size uyku haram!