Hukukta objektivizmdir esas olan. Duygusallık değil. Lakin kemale ermiş hukuktan itibaren basarız ayaklarımızı duygusal olanın alanına; Adalet’tir bu, vicdandır. Hukukla idesi olan adalet arasındaki ilişki, düşünce ile duygu, beden ile ruh arasındaki ilişkiye benzer. Ayrışma değil tamamlanmadır bu, İnsan oluşa dair...
Yakup Köse ise unuttuğumuz bir insan, unuttuğumuz bir çocuktur. 28 Şubat hengamesinde ortaokul öğrencisi olduğu günlerde yakaladık onu ensesinden. Babası tesisatçı. Evden çıkan bir dergi + bir tesisat hortumuyla, deliller, dosyalar tamamlanmış ve boyundan çok büyük bir hüküm asılmış Yakup Köse’nin çocuk boynuna: İDAM!
Kamuoyunda “Manisalı Gençler” davası olarak bilinen ve ciddi vicdan desteğiyle takip edilen dava ile Yakup Köse’nin duruşması aynı gün ardı ardına yapıldığı halde... Manisalı Gençler kurtulurken, yaşı onlardan çok daha küçük hatta çocuk olduğu halde, Hakim’e, “Hakim Amca Manisalı ağabeyleri saldınız da beni niçin bırakmıyorsunuz?” diye soran, sorduğuyla kalan, idamına hükmedilen bir çocuk Yakup Köse... Bahçedeki bir ağacı gösterir ona 28 Şubat albaylarından birisi; “Bak burada asılacaksın” der Yakup’a... İdam yasağının hürmetine, 14’ünde girdiği hapishaneden 24’ünde çıkar Yakup...
Çocukların Devlet Güvenlik Mahkemelerinde ve Terörle Mücadele kapsamında yargılandığı eski Türkiye günlerini geri bıraktığımıza sevinirken gündeme geldi yeniden, Yakup Köse’nin karartılan çocukluğu...
28 Şubat’ta reva görülen hukuksuzlukları onarmaya çalıştığımız günlerde hiç ummadığı bir sürpriz bekliyordu çünkü Yakup’u... 28 Şubat mağdurları “Muhakemenin Yenilenmesi” veya “göreve iade” gibi yasal onarımlardan istifade ederlerken, Yakup Köse de yaşadığı hukuk dışı ve akıl almaz mağduriyetinin hukuki takibindeydi... Bir de ne görsün! Bandırma Cezaevinde yatarken mahkumların başlattığı cezaevi eylemleri ve emniyet güçlerinin bunu bastırmak için düzenlediği “Noel Baba” operasyonunda da suçlu bulunmuş meğerse... Halbuki operasyon sırasında aynı mahkumiyet günlerinde zaten hastanededir Yakup Köse .
1. Dava zamanaşımına uğradığı halde, zamanaşımı bir türlü kabul edilmiyor bu da ayrı garabet! 2. Ceza Kanununda yapılan değişiklikler de Yakup Köse lehine uygulanmıyor bu da ayrı!
Haksız yere karartılan hayatı, bitirilen, söndürülen çocukluğu meğerse az gelmiş bize... Tutup yeniden bileklerine geçirmişiz kelepçeyi...
Bizim gözümüzde hala çocuktur Yakup. Ne zaman karşılaşsak, “Ablacım...” diyerek koşup gelir ya yanımıza... Ya sırtı terlidir taşıdığı yükten veya inceciktir üstü kar yağarken, hep öksürür... İnsan Yakup’a ne zaman baksa, derhal anne olur, baba olur... Çok saygılıdır, titrer sesi konuşurken, elinde hep bir kitap, bir kalem taşır, kader onu hep öğrenci kılmış gibidir... Ama hayatın yolları, Yakup’u da“baba” kılmıştır şu son bir kaç yıl içinde. Çocukları hastalanmış, doktora götürmek için bindiği belediye otobüsünden doğru Silivri’ye! (Doktora gidecek parası var mıydı cebinde o da ayrı mevzu)
Şeb-i Yelda’dır bu gece, en uzun gece! Allah’tan duamız ve yeryüzünde adaleti tesis etmekle vazifedar olanlara arzımız: Ağlamaktan gözleri bitmiş Yakup’ların, göz aydınlığıdır... Yusuf’un gömleği nerede? Getirsinler de açılsın gözleri Yakup’ların...
***
SABAH’tan Rasim Ozan Kütahyalı’ya: Bizim Mavi Marmara’yla ilgili yazdığımız yazıyı duygusal tepkilerimiz temasında değerlendirmiş. Haklıdır. Lise talebesi Furkan Doğan’ın “bitişik mesafe”den ve yüzünden aldığı mermilerle şehit edilmesi karşısında diplomatik fayda ekseninde bir şeyler yazıp çizme imkanımız yoktur bizim. Yazıyı da çok sevdiğim arkadaşlarım ve meslektaşlarım Bülent Yıldırım veGülden Sönmez’in ruhuyla kaleme almıştım. Bana devletten gelen bir bilgi falan yok. Ama sağolsun Gülden, şuracıktaki, şu “duygusal adam”ın, şu içten yakarışını yollamış bana! Aminlerimizden başka güvenecek bir dalımız yok hayatta!
http://www.youtube.com /watch?v=EjVSocqxj7Y