26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Erbakan’a hakaret edince Cemaat 3 kez randevu istedi

Emekli Tuğgeneral Osman Özbek, 28 Şubat sürecinde Başbakan Erbakan’a küfür ve hakaret içeren konuşmasından sonra, Cemaat mensuplarının, bir kez ABD’de iki kez de Türkiye’de kendilerinden randevu talep ettiğini açıkladı.

3 Mart 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Erbakan’a hakaret edince Cemaat 3 kez randevu istedi

28 Şubat’ın en buhranlı günlerinde Başbakan Erbakan ve ailesine küfretmesiyle gündeme gelen dönemin Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek, aynı yıllarda Gülen Cemaati’nin kensinden üç kez randevu istediğini söyledi. İşte emekli general Osman Özbek’in 2010 yılında Nazilli Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD)’nde yaptığı açıklama:

“1997’de bir vesileyle Amerika’ya gittim, New York’ta bir arkadaşımın evinde kalacağım. O zaman görevdeyim. Arkadaşımın hanımı dedi ki, ‘Paşam akşam bize oturmaya misafirler gelecek.’ ‘Gelsin’ dedim. Başka bir şey söyleyecek de söyleyemiyor gibi.. ‘Fakat paşam gelecekler vara, Fethullahçı diyorlar’ dedi. ‘Yahu gelsin TC vatandaşı değil mi’ dedim. Akşam geldi. Ağzından bal akan bir arkadaş.. konuştuk, beni övüyor falan.. Saat 11’e doğru gidecek, dedi ki; ‘Paşam yarın öğleye kadar boş musun?’ ‘Tabi’ dedim. Kendisi de sanayi bakanlığında daire başkanıymış, oraya incelemeye gelmiş.. Oğlumun iş durumunu soruyor, ‘Yapılacak bir şey varsa yapalım’ diyor.. ‘Paşam, yarın sabah seni alayım, kahvaltıyı beraber yapalım, Pensilvanya’da.. Gülen hocamız var, seni ona götüreyim’ dedi.”

Bizi öven bir yazı yaz

“28 Şubat sürecinde benim çıkışlarımı biliyorsunuz, Artvin’de bir konuşmam olmuştu (Erbakan’a hakaret ettiği konuşma), o sırada Zaman gazetesinin temsilcileri geldi. O zaman da Zaman gazetesi hiç alayhimde değil.. Ağızlarından bal akıyor. Benimle ilgili haberleri yumuşatılmış güzel veriyorlar, tabii Erbakan falan suçlu gösteriliyor... Anayasa Mahkemes üyesi olan Mustafa Yıldırım Kayseri Valisi. Başbakan Mesut Yılmaz’ın danışmanı, Erciyes Üniversitesi’nde profesör sana gelecek dedi. Kimliği ne dedim, ‘Paşam bu Fethullahçı’ dedi. Niye gönderiyorsun dedim. Çok ısrara etti dedi. Üç kişi geldiler. Bir tane defter çıkardı. Osman Özbek olarak, Fethullah Gülen okullarını öven bir paragraf yazıp imzalamanızı istiyoruz’ dedi. Yıl 1998...”

Hocamız geliyor görüştürelim

Emekli Tuğgeneral Osman Özbek aynı konuşmasında bir başka randevu talebini ise şöyle anlatıyor: “Zaman gazetesinin üç tane temsilcisi geldiler, dediler ki; ‘Paşam, önümüzdeki günlerde Hocaefendi geliyor, Pasinler’de köyü var. Evine geliyor, bütün Türkiye sıraya giriyor, ben size yardımcı olayım, sıra falan gerekmiyor. Sizi Fethullah Gülen hocaya götüreyim.’ ‘Allah Allah bak yine olmadı. Yahu bak kardeşim burası Jandarma bölge komutanlığı, devletin bir makamı, 13 tane ilin jandarması bağlı.. Fethullah Gülen Hoca’ya benim düşmanlığım falan yok. Eğer benimle görüşmek istiyorsa, nizamiyeden girer, emir subayım merdivenlerde karşılar, gelir kahvemi içer diyeceği varsa der gider. Vatandaş olarak. Ben de onunla ilgili varsa sorularım kuşkularım bana gelmişken sorarım. Okullarını, CIA ile ilişkilerini, hepsini sorarım’ dedim. ‘Ama öyle değil, o kimseye gitmiyor sizin gitmenizle çok iyi olur’ demez mi?..”

BU TABLOYA BETER DEDİLER

Gülen Cemaati’nin yayın organı Zaman gazetesinin 16 Ocak 2014 tarihli sayısında bu günleri ‘28 Şubat’tan da Beter’ manşetiyle okuyucularına anlatıyordu. Gülen de açıklamasında, Hükümetin son iki yılda demokratikleşeme adımlarını terk ettiğini söylemişti. Peki son iki yılda ‘28 Şubat’tan da Beter’ dedikleri sürede neler yapıldı?

-28 Şubat ürünü kesintisiz eğitim bitti, İmam hatiplerin orta kısmı yeniden açıldı.

-Katsayı problemi sıfırlandı. İHL’lerin önü açıldı.

-Kamuda başörtüsü serbest bırakıldı.

-Okullara seçmeli Kur’an-ı Kerim ve Siyer (Peygamberimizin Hayatı) dersi konuldu.

-Kur’an Kurslarının sayısı arttı, teşvik edildi.

-28 Şubat mağdurlarına göreve dönme imkanı sağlandı.

-Meclis’e başörtülü vekiller serbestçe girebildi.

-Çözüm süreci başlatıldı.

ABD bunun için koruyor

Zaman Yazarı Ali Bulaç’ın kaleme aldığı ibretlik yazısını hatırlamakta fayda var: “Ağlayan ve ağlatan hoca”ya, “Türkiye vaizi” statüsüne çıkartılan emekli bir vaize merkezi camiler tahsis edilerek Saddam Hüseyin aleyhinde vaazlar verdirildi. Dün Irak-İran savaşında Ayetullah Humeyni’nin zulmüne karşı gelen Saddam Hüseyin’in erdemlerinden dem vuran Hoca, şimdi yukarıdan aldığı direktifler doğrultusunda, Saddam Hüseyin’in kafirliğinden, işlediği zulümlerden bahsetmeye başladı. Bu artistlere taş çıkartacak profesyonellikle ağlayarak ve ağlatarak, üstelik Rasulullah (s.a.v.) adına saçma sapan rüyalar uydurarak... Hoca’nın sözlerinden çıkan sonuç, Amerika’nın bölgede yaptıklarından dolayı kınanamayacağı, bu yüz kızartıcı bombardımanlardan mazur görüleceği sonucudur. Ben kişisel olarak bunu yadırgamadım; çünkü adamlar birilerini besliyorlarsa, bunun bir bedeli vardır. Şimdi bu bedeli ödemelerinin tam zamanıdır..” (Ali Bulaç, Vahdet, 11 Şubat 1991)

YAŞ’ta ‘Paralel Yapı’ kuşkusu

Adnan Tanrıverdi (Emekli Tuğgeneral): “Elbette o yapıya (cemaate) mensup insanlar da TSK’dan ihrac edildi. Ama geldiğimiz noktada, bu ihraçlar kontrollü mü idi, oldu bitti ile mi atıldılar, kaza kurşunu ya da paravan olarak mı ihraç edildiler doğrusu, son yaşanan olaylarla benim de kuşkum artıyor. Cemaatin halifesi olarak görülen çok üst düzey bir ismi bana, Erbakan başbakan iken, ‘Sizin çocuklar ile bizimkileri gizleyelim diğerlerini ihraç edelim teklifi yapmıştı’ demişti. Şimdi geldiğimiz noktada, bu teklifin Erbakan’dan mı onlara, yoksa onlardan mı Erbakan’a yapıldığı noktasında şüphelerim var. Zira o yapıya sempati duyan atılan subay sayısı çok az. Böyle bir etki ve güçleri olmasa bunu nasıl söylerler.”

İçkiyi Allah rızası için içiyorum diyordu

Mustafa Hacımustafaoğulları (YAŞ’zede Binbaşı): “1986’da TSK’da Gülen Cemaati’nden atılanlar çoğunlukta olmuştu. Sonra yöntem ve kılık değiştirdiler. Laikçiler gibi yaşantıyı seçtiler. Bir defasında bu arkadaşlardan biri ile konuşurken, “Abi Allah rızası için içki bile içerim” demişti. Şaşırmıştım. Bilahare hanımını da açtı. 28 Subat sürecinde sadece YAŞ kararıyla 1600 kişi ordudan atıldı. Çok azı bu yapıya mensup.”

TSK’nın davadaki tavrı

Gülen ve hareketine yönelik Haziran 1999’a kadar somut hiçbir baskı, tutuklama ve kapatma olmazken, Haziran 1999’da da sadece Gülen’in kendisiyle ilgili bir kampanya başlatıldı. Nitekim bu konuda bile somut bir ceza, kapatma ve hapis olmadı. Cemaate yakın Kanaltürk’ün Ankara Temsilcisi de olan Gazeteci Faruk Mercan ‘Fethullah Gülen’ adlı kitabında Gülen aleyhindeki kampanyanın sınırlı olduğunu şöyle açıklıyor: “Gülen’in Patrik Bartelomeos’la görüşmesine dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç, Papa’yla görüşmesine dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit açık destek vermişti.” (Sayfa 211; Doğan Kitap; 1. baskı; 2008; İstanbul) Daha da ilginci, çok sayıda gazeteci, siyasetçi ve sivil toplum örgütü için bizzat, ‘Dava açın’ talimatı ortaya çıkan Genelkurmay ikinci Başkanı Çevik Bir’in, Gülen ve hareketiyle ilgili bir talimatına rastlanmaması dikkate değer bir ayrıntı. Faruk Mercan yazıyor: “Nuh Mete Yüksel davanın sonlarına doğru son çare olarak, Gülen aleyhine bazı belgeler almak umuduyla Genelkurmay Başkanlığı’na başvurdu. Ancak Genelkurmay, Gülen davasına doğrudan taraf olmadı. Nitekim Genelkurmay’ın bu tutumu, Gülen için verilen beraat kararının ana gerekçelerinden biri oldu. Nuh Mete Yüksel’in bu girişimlerine rağmen, Gülen davasına doğrudan karışmayan Genelkurmay, 28 Şubat sürecinin başladığı 1997 yılından, 2000 yılı ağustos ayına kadar Gülen hakkında çeşitli suçlamalara yer veren onlarca istihbarat raporunu da hiçbir zaman sahiplenmedi.” (A.g.e, sayfa 215)

Milli iradeyi tehdit etme cesareti

Ve bugün.. 28 Şubat darbesinin üzerinden 17 yıl geçti. 1999 yılına kadar kendileri dışındaki İslami yapılar bir bir baskı altına alınıp, tasfiye edilirken, seyreden , dahası darbecilere ödül vermeyi teklif eden cemaat, 1999 sonrası ise sıranın kendisine geleceğini tahmin etmemişti. Sıra onlara da geldi ve Gülen Amerika’ya gitti. 2002’de kurulan AK Parti hükümetleriyle birlikte üzerlerindeki baskılar bir bir kaldırıldı. Okul ve yurt sayıları kat be kat arttı. Holdingleri çoğaldı.. O kadar güçlendiler ki bu kez hükümeti devirmeyi göze alacak cesareti kendilerinde buldular.